BascatLes temps sont mauvais, attention à vos fesses sepsepet

Dedim ya özrüm büyük, kicim yer görmedi filan diye.. Iste lazer operasyonu sonrasi bir dostum aradi. Hollanda’da kendine yeni bir ev tutmus.. “Illa gel, egleniriz, bahcede mangal yapariz..” dedi.. 🙂

“Allah oturani sevmezmis.” deyip döküldüm yollara ben de.. Üc günlügüne Hollanda’ya kactim..

Dostumun evi Amsterdam’a 1 saat uzaklikta bir köyde. Ama köy deyip gecmeyin.. Sanki “Weeds” dizisindeki banliyö kasabalarindan birisindeyim.. Bahceler inanilmaz bakimli, evler sanki tablo gibi.. Insanlar mutlu, hava günesli.. Oooohhh, dünya güzel netekim.. 🙂

Hollanda'nin mutlu inekleri... :) Arkada da biblo evler..

Hollanda'nin mutlu inekleri... 🙂 Arkada da biblo evler..

Ilk aksam yaktik mangali, saraplar, Amstel biralari filan derken keyfimize diyecek yok. Farkettik ki biz uzunca süredir muhabbet etmemisiz söyle keyiflice.. Bol bol sohbet ettik..

Ertesi sabah kalktim yataktan, “Haydi Amsterdam’a kacalim!” dedim. Kahvaltidan sonra döküldük yollara.. Vasitamiz tren..

Amsterdam’in girisinde herseyden evvel dikkatinizi inanilmaz yaratici mimari yapilar cekiyor.. Yani o binalarin herbiri ayri bir modern mimari saheseri desem abartmis olmam.. Avrupa’nin hicbir sehrinde ben böyle birsey görmedim.. Zaten Amsterdam da mimarlik bürolariyla meshur.. Bir de kanallariyla.. Bir de müzeleri ile.. Bir de Coffee Shop’lari ile.. 🙂 Sirayla itibar edecegiz hepsine de nitekim..

Önce biraz sokaklarinda dolasiyoruz.. Sokaklar civil civil.. Heryer turist kayniyor.. Insanlar mutlu.. Bu arada Hollanda milleti aynen Hobbit’ler gibi. Islerine bagli caliskan insanlar. Ama bos zamanlarinda da inanilmaz tatil moduna girebiliyorlar.. O anlamda Almanlar’dan cok farklilar.. Almanlar mesela iste caliskandirlar. Hafta sonu da evlerinde calismaya devam ederek tatmin olurlar. Oysa Hollanda’lilar tam chill-out moduna giriyorlar. Hele de hava güzelse.. 🙂

Amsterdam'lilari ev sevdigi seylerin basinda yazin kanallarinda kayik sefasi yapmak geliyor.. Icip icip gülüyorlar sevimli Hobbit'ler... :)

Amsterdam'lilarin en sevdigi seylerin basinda yazin kanallarinda kayik sefasi yapmak geliyor.. Icip icip gülüyorlar sevimli Hobbit'ler... 🙂

Tabii bir süre dolastiktan sonra insanin karni acikiyor ister istemez.. Dostumun bana anlattigina göre Hollanda’da ciddi bir pancake kültürü varmis.. Köylerde bile Pancake House’lar varmis ve dolup tasarmis.. Bizim Simit Sarayi olayi gibi anlayacaginiz.. (Her ne kadar ben daha hic gitmemis olsam da Simit Sarayi’na..)

Biz de bulduk bir pancake dükkani, disaridaki bir masaya oturduk… Dükkanin adi Sara’s Pancake House.. Gösterissiz bir caddede (Raadhuisstraat 45), gösterissiz bir dükkan.. Sanirim servisi de pancakeleri de Sara yapiyor.. Ben kendime bir Swiss Pancake ismarladim, dostum da peynir ve baconlu olanindan, yanina da birer kahve..

Sadece görüntüsü degil, tadi da inanilmaz güzel bu sanat eserlerinin... :)

Sadece görüntüsü degil, tadi da inanilmaz güzel bu sanat eserlerinin... 🙂

Derken 5-10 dakikada pancakelerimiz geliyor.. Inanilmaz lezzetliler.. Iki pancake ve iki kücük fincan kahveye 26 Euro hesap ödeyip kalkiyoruz.. Bence fiyat biraz tuzlu ama yine de degiyor.. 🙂

Tabii yemekten sonra bir agirlik cöküyor.. Biz de birer kutu Heineken alip kanallardan birinin kenarina seriliyoruz.. Insanlar o kadar keyifli ki.. Herkesin kafasi bir dünya, önümüzden ardarda kayiklar geciyor.. Herbirinin icinden ayri bir müzik yükseiyor, ayri bir alem yapiliyor.. Kimisi sampanya – klasik müzik modunda, kimisi bira – Depeche Mode… 🙂 Karsimizda Seed Palace ve National Hanf Museum, öylece takiliyoruz.. Mutluyum… 🙂

Amsterdam'in slogani: Do not drink & drive, smoke & fly.. :)

Amsterdam'in slogani: Do not drink & drive, smoke & fly.. 🙂

Son olarak da t-shirt almaya karar veriyorum hediyelik.. Bir-iki tane aliyorum… Bir tanesinde “CSI (cannabis smokers institution) Amsterdam: It’s not a crime!” yaziyor.. Bu t-shirt olayina bir sonraki blog yazimda dönecegim netekim, ama burada da belirtmis olayim…

Aksamin bir saatinde dönüyoruz. Ertesi gün yola cikacagim.. O gün de mangal ve sohbetle geciyor.. Memnun mesut calisma haftasina basliyorum..

Heyecan da var bir yandan, cünkü haftaya Prag’da üc arkadas Sensation White Party turu yapacagiz… Oleeeyy… 🙂

Click here for English......

Farkettim ki haftalardir bloguma ilgi göstermemisim. Tabii sonucta okuyan sayisi da düsmüs ister istemez..

Ama birden fazla özrüm var.. Hic kicimin üzerinde oturmadim ki, ne zaman yazmaya vaktim olsun..

Nihayet bu hafta sonu evimdeyim ve eger simdi yazmazsam, anilar kafamdan silinmeye baslayacak.. O yüzden ben en iyisi lafi fazla uzatmadan baslayayim… 🙂

Varan 1: Gözlerime lazer yaptirdim!

Bir gün balkonda oturuyoruz bogaza karsi üc kafadar, laf lazer operasyonlarindan acildi. “Aaa, filanca da yaptirmis, bilmem kim de cizdirmis..” filan derken, “Yahu,” dedim “ben de yaptiriiim artik bari.. Hem madem fiyati da uygun.” Bir yerden tanidik bir uzman bulduk, randevu gününü de ayarladik.. Tabii bende bir heyecan, bir heyecan anlatamam.. Gözleri cizidirmek icabinda kestaneyi cizdirmekten bile daha vahim.. Kestaneyi cizdirince en fazla travma yasarsin, gözler öyle mi..

Tabii tüm dostlarimi operasyon öncesi bir bir gezip gördüm… Hani ya bi daha göremezsem diye..

Neyse derken büyük gün geldi, yattik ameliyat masasina.. Doktor cok sevimli, habire beni rahatlatip duruyor.. “Bakin simdi yesil bi nokta göreceksiniz, hep ona odaklanin..” Lakin bir süre sonra gözler karariyor.. Kirmizi yesil isiklar filan derken sanki uzay bosluguna bakiyormus gibi hissediyorsunuz.. Ortalik rengarenk yildizlarla doluyor. Sonra birden görüntü yerine geliyor.. Derken ikinci göz… Onda da artik kafa daha rahat oluyor.. Nasilsa bir kez yasanmislik var yani üc dakika evvel.. 🙂

Hersey toplamda 20 dakika sürdü belki. Toplam yildiz görme süresi de göz basina en fazla 15 saniyedir belki.. Oldu da bitti maassallah.. 🙂

Ameliyatin görüntüsü ne denli korkunc olsa da, neticede sizin görüntü inanilmaz net oluyor.. :)

Ameliyatin görüntüsü ne denli korkunc olsa da, neticede sizin görüntü inanilmaz net oluyor.. 🙂

Ondan sonraki saatler gözler yaniyor, batiyor. Velhasil felaket bir durum..

Insan bir yandan “Acaba ise yaradi mi” diye sürekli etrafa bakma ihtiyaci duyuyor.. Ama gözleri fazla zorlamamak lazim. Nitekim saat basi damla damlatip vurup kafayi uyudum.

Ertesi sabah uyandigimda kalkip camdan baktim: “Vay canina!” Gercekten de ilk defa gözlüksüz net bir görüntü. Arada bir gözler bulutlaniyor, ama belli ki olmus. Ayni gün arabaya atlayip ameliyat sonrasi kontrole gidiyorum.. Ameliyat gayet basarili olmus, seviniyorum.. Arabayi da kullanan benim bu arada, hem de gözlüksüz. Inanilmaz ama gercek!!! 🙂

Asil zorluk onu izleyen iki haftaymis megerse. Gözler calisiyor gerci ama beyne bunu nasil anlatacagiz.. Gözler bir karariyor, bir bulaniyor… Isiklara bakinca sirf yildiz görüyorum.. “Acaba hata mi ettim” filan deyip cevremdeki herkesin gününü zehir etmeye basliyorum..

En popüler mesgalem de, birilerini yanima cagirip uzaktaki bir yaziyi okutmak.. Sonra da kendim okumaya calisip habire kendimi test ediyorum.. Sinirler sürekli gergin.. Doktorumu ariyorum, daha fazla damla damlatmami söylüyor.. Gözlerim kuruyormus.. Dedigini yapiyorum…

Derken ameliyatin üzerinden iki hafta geciyor. Veeee birgün bakiyorum ki, gözlerde ne yanma ne batma, görüntü cam gibi.. Inanamiyorum, demek ki gercekten ise yariyormus..

Su anda muhtesem balkonumda oturuyorum ve hic sorunsuz blogumu yaziyorum.. Sonra gözlerimi uzaklara ceviriyorum, renkler muhtesem, detaylar mükemmel.. Hayat güzel netekim..

Bu vesileyle haflarca beynini oydugum sevgilim ve tüm dostlarima, bana gözlerimi armagan eden doktoruma ictenlikle tesekkür ediyorum..

Velhasil kelam: “I see!” 🙂

Click here for English......

0 Yesil perili Berlin geceleri… :)

sepsepet to Travelcattttt @ 14:31  

Son zamanlarda evime bir canlilik geldi.. Isten cikiyoruz, bana gidip mangal yapiyoruz, aksam birileri arayip gelecegini haber veriyor.. Falan filan. Sosyallesiyor muyum ne?!

Degismeyen tek sey var, eve kimler gelirse gelsin ben sürekli balkonumdan manzara seyretmekle mesgulum… Elimde sigaram… Öyle uzaga bakip dalip gidiyorum.. Sanirim ben artik yaslaniyorum…

Bu endisemden olsa gerek, her daim spontane hareketler yapiyorum.. Mesela gecen hafta sonu Berlin’e kactim.. Inanilmaz keyifliydi.. Orada artik yeni bir arkadasim var.. Sanirim ileriki aylarda sikca gidecegim Berlin’e.. Güzel bir gelisme oldu benim acimdan..

Bu son gidisimde iste yeni yerler kesfettim Berlin’de.. Özellikle bir yerden bahsetmek istiyorum.. Burayi Cumartesi gecesi kesfettik üc arkadas.. Adi Absinth Bar. Prenzlauer Berg’de…

Bu arada Prenzlauer Berg’in cok ilginc bir özelligi varmis.. Ben de yeni ögrendim.. Almanya’nin dogum orani en yüksek yeri imis.. Bizim Istanbul’un gecekondu mahelleleri gibi, her yer velet kayniyor.. Sakinlerinin cogu alt gelir grubuna mensup issiz, gücsüz, sanatci filan takimi.. Hayatlarinin temel amaci dünya populasyonuna sayisal katkida bulunmak sanirim.. 🙂

Schönhauser Allee Berlin'in Prenzlauer Berg semtinin ana caddesi.. Ve cok keyifli. :)

Schönhauser Allee Berlin'in Prenzlauer Berg semtinin ana caddesi.. Ve cok keyifli. 🙂

Neyse dönelim bizim Absinth Bar’a.. Schönhauser Allee’de bulunan sade bir mekan. Özelligi sadece Absinth satiyor olmasi.. Yani illa da icmeyecegim derseniz bira da var.. Ama oraya gidip “Yesil Peri” icmeniz mutlaka gerekiyor. Almancasi “Grüne Fee”…

Bilenler bilir… Bu Absinth denilen icecek aslinda bir Isvicre icadi… 18.yy’da Neuchâtel’de Dr. Pierre Ordinaire tarafindan kesfedilmis. Sonra patenti el degistirmis.. Uzunca bir süre Fransiz ordusu tarafindan ilac olarak kullanilmis sitmaya karsi.. Sonra da alkollü icecek olarak yayginlik kazanmis. Icindeki Thujon maddesinin bagimlilik yaptigi iddia edilmis ve 1905’den itibaren bircok Avrupa ülkesinde yasaklanmis..

Isvicre'de 1910'da yasaklanmis Absinth. Bu olayin serefine bi de afis basmislar.. :)

Isvicre'de 1910'da yasaklanmis Absinth. Bu olayin serefine bi de afis basmislar.. 🙂

1998’de üretimine yine izin verilince bu efsanevi icecek yine yayginlasmaya basladi..

Görüntüsü renkli likörleri andiriyor. Anasonlu bir icecek ama anasonsuzlari da var. Alkol orani %70-80’lere kadar cikabiliyor.. Kokteylleri de var artik. Ama asil icimi su sekilde:

Size bir bardakta Absinth getiriyorlar. Yaninda bir kesme seker, bir cay kasigi ve bir de shot bardaginda su oluyor. Kesme sekeri cay kasigina koyup Absinth’e batiriyorsunuz.. Sonra yine kasigi bardagin üzerine koyup Absinth’li kesme sekeri yakiyorsunuz. Seker sönünce de Absinth’e atip karistiriyorsunuz, üzerine de bu arada shot bardagindaki suyu döküyorsunuz.. Bir nevi renkli sekerli raki gibi yani.. Buna Cek usulü deniyor. Fransiz usulünde ise sekeri sulayip Absinth’e karistiriyorsunuz.

Barda Absinth'inizi kendiniz hazirliyorsunuz Cek usulü yakarak..

Barda Absinth'inizi kendiniz hazirliyorsunuz Cek usulü yakarak..

Simdi ben tabii Absinth etrafinda dönen bilumum efsaneleri bildigimden ve yakin bir dostumun Absinth sonrasi “Her tarafi su basmisti, ben de sularin arasindan yürüdüm..” bicimindeki halüsinasyonlarini defalarca dinledigimden olacak, bildiginiz tirstim..

Bu da Fransiz usulü Absinth hazirlama yöntemi.. Ilgilenenlere...

Bu da Fransiz usulü Absinth hazirlama yöntemi.. Ilgilenenlere...

Barmene “Bana hafif biseyler ver, ama Absinth’li olsun.” dedim. Adam tuttu bana Absinth’li bir cesit energy-drink verdi.. Anlayacaginiz ben Absinth gazozu icmeye basladim..

Bizim diger iki kafadar ellerine aldilar icecek menüsünü, “Sunu da alalim, bunu da deneyelim..” moduna girdiler. Ben de aklim sira onlara sahip cikacagim ya, gazozuma takiliyorum.. Derken onlarin icecekleri geldi.. Habire bana da denettiriyorlar tabii..

Bir süre sonra bende bir endise olustu: “Ulan simdi bunlar bi dünya olacak, ben de ayik kafa moda giremeyecegim..” Barmene her Absinth gazozunun yaninda bir de meshur Alman likörü Jägermeister ismarlamaya basladim. Bi gazoz, bir Jägermeister, bir de tadimlik yudum Absinth gidiyorum yani…

Bir süre sonra bana bir haller oldu.. Sanirim sahip cikmaya calistiklarim beni yataga zor atmislar..

Iddialara göre gecenin bir vakti uyanip “Iyi ki sarhos olmadim, yoksa size kim sahip cikacakti..” diye sacmalamisim bi de…

Yani yasakladiklari kadar varmis anlayacaginiz yesil Absinth perileri, beni kötü carptilar.. 🙂

Click here for English......

0 Istanbul’u kesfediyorum, karnim ac.. :)

sepsepet to Travelcattttt @ 08:38  

Nihayet vuslat sevgili okuyucularim. Nefis bir mevsimde Istanbul’a gelmeyi basardim. Hava ne cok sicak ne de soguk, tam kivaminda. Mont tisört havasi, arada bir yagmur ciseliyor, akabinde mükemmel bir günes.. Daha ne ister su sepet gönlüm hayattan.. 🙂

Ne isteri var mi, tabii ki yemek-icmek ister… Bu yazimda bu seferki Istanbul seferimde yeni kesfettigim, ya da bilip de gidememis oldugum, ama nihayet tesrif edebildigim iki mekandan bahsedecegim: Les Ottomans’in yaninda acilan Bistro Funfatale ve Arnavutköy Spor Kulübü’nün yanindaki Rago’nun Yeri…

Ben Osmanli bir sepetimdir.. Tüm dostlarim bu özelligimi bilirler ve özellikle Avrupa-Amerika sevdalisi olanlar, benim Ulus-Etiler hattindaki Meksika, Italyan vs. mutfaklarinda köfte pilav ismarlamami esefle kinarlar. 🙂

Ama ne yapayim, ben böyleyim iste.. Funfatale Bistro’ya yine böyle bir senaryo ile gittim kafamda.. Yanimdaki can dostlarim bitakim Avrupa yemekleri ismarlayacaklar, ben de köfte pilav hayali kurarak bogaza bakip ic gecirecegim endisesi ile..

Funfatale cok güzel bir mekan. Iceriye girerken nefret edilesi tiki bir mekana gidiyormus hissi yasatmiyor insana.. Ama icerideki insanlar kaliteli, servis gayet düzgün, dekorasyon keyifli ve bogaz her zamanki gibi muhtesem! 🙂

Funfatale'de gece resimlerim iyi cikmadi, ben de onlarin sitesindeki resmi aldim, n'apiim?!

Funfatale'de gece resimlerim iyi cikmadi, ben de onlarin sitesindeki resmi aldim, n'apiim?!

Müzik tam benim tarzim.. 70’ler gibi, nasil desem, ambiente gibi baymiyor ama elektronik, velhasil ortama uymus.. Biraz sesi yüksek geldi en basta, ama insan zamanla alisiyor.. Keyfimiz yerine geliyor.. 🙂

Simdi Bogaz’da oturup gönlünüzü doyurabilirsiniz ama is karin doyurmaya gelince genelde her yerde sonuc iyi cikmayabiliyor.. Dedigim gibi, olay benim özelimde Osmanli mutfaginda bitiyor.. Elime heyecanla aldim menüyü ve o da ne: Kuzu incik, yaninda begendi… Yanina da güzel bir “Sevilen 900 Petit Verdot”. (Sanirim üzümleri 900 metre civari yetistigi icin vermisler bu ismi saraplarina. Aslen Ispanya kökenli benim bildigim, ama bizimkiler de kivirmislar valla, bravo. :))

Diger vatandaslar pizza ismarladilar.. Merakla bekliyoruz ne gelecek diye.. Arada terasa ciktik birer sigara icmeye. Teras da komple cam cevrili ve kapali gibi.. Nefis manzaranin keyfini doyasiya cikarabiliyorsunuz.. Rüzgar filan etkilemiyor. Mekanin isletmecisi Didem Hanim’in deyimiyle “Cok cozy!”

En cok alti tekerlekli bitki duvari hosuma gitti. Istediginiz gibi ittirebiliyorsunuz. Ama sanki bitkilerin, sarmasiklarin sardigi bir duvar gibi duruyor. O da Didem Hanim’in fikriymis..

Derken geldi hepimizin yemekleri.. Aman yarabbi o ne kuzu inciktir, pamuk gibi ve inanilmaz lezzetli, begendinin de icine dalmak istiyorum… Tek kelime  ile harika.. Arkadaslarim da pizzalarindan pek memnun kaldilar.. Sarap iyi.. Kahve iyi.. Yalniz tatli menüsü biraz zayif kalmis.. Sütlü biseyler eksik sanki…

Fiyatlara gelince.. Benim gibi “ciddi” yemek + sarap takilacaksaniz 100-120 TL, yok pizza + bira gibi daha hafif modda olacaksaniz 50-70 TL gibi cikiyorsunuz.. Bence son derece uygun bir fiyat.. Umarim yemeklerin kalitesinde bir düsme olmaz…

Diger bahsetmek istedigim yeri bana bir arkadasim tavsiye etmisti de yerini birtürlü hatirlayamiyordum. Arnavutköy’ün bir yerindeydi ama neresindeydi filan derken bulduk. Sahilden Arnavutköy’e dogru girince Belediye Tesisleri’ni (hani su ilahi esliginde balik yenen yeri :)) ve karakolu geciyorsunuz. Ilk saga sapiyorsunuz, hatta sokakta taksi duragi filan var. Yolun sonunda solda spor kulübü var. Onun yaninda: Rago’nun yeri..

Kücük temiz bir mekan.. Masalar temiz.. Baktik bir kösede Ozan Dogulu oturuyordu arkadaslariyla.. Diger masada tee 70’lerden baslayip sampiyonlar liginde biten bir sohbet.. Sanki bir dernek lokalinde gibiyiz.. Ama servis gayet iyi.. Hele de mezeler.. Gayet güzel Ege ve Kibris otlarindan tutun, börülce, roka-domates salatasi, patlican közleme, karides böregi, pavurya, havuc tarama.. Velhasil tüm temel mezelerle donattik masayi. Bir de büyük söyledik.. Arka planda müzik Zeki Müren kivaminda sürüyor… Oooh, keyfimiz yerinde… 🙂

Rago'nun yeri dernek lokali gibi, ama ünlülerin gizli mekani..

Rago'nun yeri dernek lokali gibi, ama ünlülerin gizli mekani..

Derken balik faslina gecelim dedik; dil ve cipura vardi. Dilin hem tavasi hem izgarasi gayet iyi idi, cipura da öyle.. Ardindan bir de meyva tabagi ve sonra asil bomba: Laz suflesi..

Mekanin isletmecisi Ragip Bey anlatti, kendi kesfiymis. Cikolata, tahin, keciboynuzu pekmezi, kabartma tozu ve tereyagi ile hazirlaniyor. Masaya gelen suflenin bir damlasi bile kalmadi geriye. Tabagin kenarina akmis kisimlari bile kazidik ve yedik. Inanilmazdi.. 🙂

Sonra gelsin kahveler ve hesap: adam basi 60-65 TL ödedik. Bence son derece uygun bir fiyat.. Bir tek kredi kartlarini yan taraftan cektirdikleri icin ödeme islemi biraz uzun sürüyor… Biz de tanimasak, tavsiye ile gelmis olmasak tedirgin olurduk..

Sanirim yakinda kendilerine bir pos makinasi almak zorunda kalacaklar.. Cünkü böyle keyifli mekanlar Istanbul’da cabuk taninir netekim.. 🙂

Click here for English......

0 The roots of the Playboy bunny…

sepsepet to Sepet @ 10:59  

Here’s the truth about how it all begun:
First there was a bunny on an ass.. Then it became addicted to asses.. 🙂
(copyrights: http://armene.deviantart.com/art/Chinchilla-157857831)

Click here for English......

Heute habe ich ein Spiel gespielt, war ganz witzig : Das NASA Weltraumspiel

Wir waren als eine Gruppe von Menschen auf dem Mond gelandet und sollten zu Fuß 300 KM zum Mutterschiff zurücklegen.

Dabei hatten wir eine Liste von Gegenständen, die wir mitnehmen durften. Diese sollten wir übrigens priorisieren. Zuerst alleine, dann als Gruppe. Zuletzt konnten wir die Ergebnisse mit der optimierten Liste von NASA vergleichen und die Abweichungspunkte ausrechnen.

Keine Überraschung, ich hatte den Abweichungsrekord (62 Punkte!). Man kann dieses Ergebnis als “Querdenker” titulieren und somit schönmachen. 🙂 Allerdings war das Gruppenergebnis weitaus besser (25 Punkte!).

Was mir am meisten zu denken gemacht hat ist, dass ich der einzigen Person, die unter dieser Gruppengrenze geblieben war (18 Punkte!) nicht genug Aufmerksamkeit geschenkt hatte! Sonst wäre das Gruppenergebnis weitaus besser ausgefallen..

Daher neuer Zitat des Tages: “Nicht das, was wir nicht wissen, bringt uns zu Fall… sondern das, was wir fälschlicherweise zu wissen glauben.”

Und hier noch ein nettes Bild zum Thema! 🙂

Man sollte sich ab und zu mal selber daran halten! :)

Man sollte sich ab und zu mal selber daran halten! 🙂

Click here for English......

1 Zitat des Tages…

sepsepet to Message in a bottle @ 23:37  

Es gehört mehr Mut dazu, seine Meinung zu ändern, als ihr treu zu bleiben.
Fikrini değiştirmek için gerekli cesaretin miktarı, değiştirmemek için gerekenden fazladır.

Click here for English......

[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=xF9hC0VLAGg&feature=youtube_gdata[/youtube]

Click here for English......

0 Let’s talk about alternatives…

sepsepet to Sepet @ 11:31  

No comment!

[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=2D43VHD7lVw[/youtube]

Click here for English......

0 Alternative stream fucks mainstream

sepsepet to Sepet @ 01:45  

No comment!

Click here for English......