BascatLes temps sont mauvais, attention à vos fesses sepsepet

1 Hello world!

sepsepet to Uncategorized @ 18:54  

Welcome to WordPress. This is your first post. Edit or delete it, then start writing!

Click here for English......

0 Madonna’yi nasil yola getiririz?!

sepsepet to Sepet @ 12:58  

Gecenlerde bir gazetede söyle bir haber okudum:

Sayin İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Faruk Aşıcıoğlu, TBMM Madde Bağımlılığını Araştırma Komisyonu’na dikkat çeken bir sunum yaptı.

Prof. Dr. Faruk Aşıcıoğlu, TBMM Madde Bağımlılığını Araştırma Komisyonu’na yaptığı sunumda şu ifadeler yer aldı:

“Bakın, Madonna dünya turnesi kapsamında Türkiye’ye geldi dört beş yıl önce. Madonna’nın içindeki sesli harfleri çıkartın lütfen ‘m’ ilk harfi —’a’yı çıkartın- ikinci harf ‘d’ üçüncü harf ‘n’ dördüncü harf ‘n’. Yani ‘mdnn’. ‘MDMA’ diye bir madde var ya ‘ecstasy’, ‘mdnn’… Bir bakın turne kapağına, böyle kafası bulanmış, madde keyfinde olmuş bir kadın yüzü. Bakın, bu, gizli subliminal mesaj.”

Sevgili okurlarim aldi mi beni bir düsünce, bir endise!!

Ben yani en az 35 senedir bu Madonna’nin subliminal mesajlarina maruz kaliyormusum da haberim yokmus..

Ilk basta sayin hocamizin bu “bir kelime bir islem” yorumu bende bir dejavu etkisi yapti:

[youtube]https://youtu.be/wxaA4bVzbRw[/youtube]

Sonra da dahi hocamizin legastenisi mi tuttu acaba diye düsündüm!

Ama en nihayetinde dedim ki kendime “ben kimim?!“, “MDMA ile MDNA arasinda cüz’i harf farki kimin umurunda nitekim – sayin hocam aynen herseyi dogru tespit etmis” ve kendime geldim!!

Hocam sagolun varolun, sayenizde gözüm gönlüm acildi – allah razi olsun degerli hocamizdan..

Bilahare düsündüm, tasindim ve Madonna’yi girdigi yanlis yoldan geri döndürmeye karar verdim..

Bu vesileyle ilk adimi kendisinin Instagram hesabi üzerinden atiyorum:

Hayirli kandiller Madonna

Hayirli kandiller Madonna

Zaten Instagram fotosunda da görüldügü üzere, belli ki yine bi subliminal mesaj maddesi etkisinde kendisi!!!

Bir netice alamazsam farkli yollari da deneyecegim elbette ki.

Amma ve lakin Madonna’yi mutlaka yola getirecegim!

Degerli okuyucularim ve sayin hocam, beni izlemeye devam ediniz… 🙂

 

Click here for English......

Son günlerde gazetelerde okudugum haberlere baktikca hayata daha da cok bosveresim geliyor..

Adana ve Antalya’da kocalari tarafindan “kendi baslarina karar verdikleri icin” öldürülen ve daha simdiden isimsiz kadinlarin ölümlerindeki sacmalik..

Veya bekarlik partisi dönüsü düsen ucaktaki onbir “bir isim olabilmis” kadinin (ve iki dogmamis cocuklarinin) ölümlerindeki anilik ve anlamsizlik..

Hep de “kendi ayaklari üzerinde durabilen” kadinlar öldügünde bir acaip icim sizliyor.

Kadin olarak kendi ayaklarinin üzerinde durabilmek zor cünkü – pek paraya pula bakmiyor – mücadele azmine bakiyor..

Sanki ben ölmüsüm de, kendi ölümümün sacmaligini, o ana dek verdigim mücadelelerin karanlik bir anlamsizlik icinde yitisini bi yerlerden seyrediyormusum ve müdahale edemiyormusum gibi bir hisse kapiliyorum..

Arada bi kiziyorum niye hep böyle mücadeleci ceylanlar ölüyor diye – sonra anliyorum ki ne bir ilah var ne de adaleti..

Ilah ve adaleti olsaydi coban Hitler onca suikastten kurtulup, milyonlarin hayatini karartip sonra laylaylom kendi istedigi gibi hayatina son verebilir miydi?!

Sonra cobanlarin güttügü koyunlar geliyor aklima…

Onlar da ölmüyorlar mi yüzlerce, binlerce ve yeri geldiginde milyonlarca..

Koyunlarin ölmesi de hosuma gitmiyor elbette – onlari ölüme iteleyen cobanlara isyan etmeyip meleye meleye ölmeleri onlarla empati kurmami engelliyor ama..

O kadar üzülemiyorum – koyunlugun fitratinda oldugunu düsünüp kabulleniyorum ölümlerini..

Meleyerek ölüme gitmek koyunlugun fitratinda var..

Meleyerek ölüme gitmek koyunlugun fitratinda var..

Hayat o kadar anlik, o kadar geleceksiz ki..

Gecmiste yasanmis olanlar o kadar hayal meyal, o kadar “simdiden unutulmus” ki..

Geriye ne kalacak senden benden saniyorsun?!

En fazla e-Devlet’de sacma sapan, yalan yanlis bir isim ve dogum-ölüm kaydi..

Ne huyumuzu-suyumuzu, ne yapip-yapmadiklarimizi, ne üzüntü ve sevinclerimizi, ne de yüzümüzü kimsecikler hatirlamayacak..

Yani bir silinmis veri olacagiz instagram, facebook diye bir yerlerden – ki onlarin bile isimleri yüz sene sonra hatirlanmayacak..

Sacma sapan gelecek hedefleri icin yirtmiyorum kicimi bir süredir..

Mümkünse hayati saliyorum gidiyor – o kendi kendini bir sekilde elbet kayiriyor..

Hirslarla dolu insanlari tatmin etmek icin de bir caba harcamiyorum artik – onlari da saliyorum gidiyorlar..

Huzuru hedefliyorum..

Bazen o huzur bir kadeh bir seyde oluyor, bazen bir kahkahada, bazen de bir dokunusta veya kokuda veya seste veya renkte..

Benimle bunu yasamak isteyen herkese kalbim öylesine acik ki..

Anlik bile olmayan bu sacma sapan hayatin tek bir anlami (belki) var cünkü..

O da carpe diem..

Click here for English......

Ey 2017!

Sen nasil bir seneydin öyle – “n’oluyoz ayol” diyemeden cattadanak (!) gectin gittin..

Baktim da koskoca sene tek bir yazi yazmaya vaktim olmamis kosusturmaktan..

Neler oldu diye bir toplama cikarma yapayim dedim – alin size matematiksel 2017 dökümüm:

  • Tasinma adedi (bosaltma doldurma kurma yikma dahil toplam): 6
  • Evlenme adedi: 1 (+1) 🙂
  • Bozulan iliskiler adedi (önceki yil sonundan gecen seneye kaynayanlar dahil):  öööö–eeee–üüüü (fuzuli derecede fazla – ne kadar da sacma!!!!)
  • Yeni tanisikliklar / ahbapliklar adedi: Sayilarla ifade edilemez (zaten ezber hafizam berbat – fazla zorlamayin) 🙂
  • Tasinma faaliyetlerimiz sonrasi yeniden kurulmak istenen ahbapliklar adedi: 1 (ups! kim acaba?!)
  • “Cennet vatanda” olamamaktan mütevellit tertip olunan uluslararasi icki masalari adedi: cok fazla! “her aksam votka-raki ve sarapppp (ve sicak sake)” 🙂
  • Yeni üssümüzdeki misafirlikler ortalamasi: Birinci turlarin neredeyse tamami bitti – ikinci turlar uygulaniyor ve hatta ücüncü turlar planlaniyor – özletmiyo kimse kendini – ne mutlu bize! 🙂
  • Günlük gazetelerdeki timarhanelik haber adedi: sayisiz!!! Cennet vatani sevmek uzaktan daha kolay vallahi.. Ilahi sana cennet vatan!
  • Ekmek niyetine yenen sushi adedi: 40 firin 🙂

Bir sushi yarim dilim ekmege bedeldir!

Bir sushi yarim dilim ekmege bedeldir!

2018 senesinde daha fazla yazma karari aldim…

Suya sabuna dokunmadan elbette ki… 🙂

Click here for English......

0 This dügün was MARVELOUS!

sepsepet to Sepet @ 11:18  

Biz evlendik!

Beni taniyanlar diyecek simdi: “Bu kacinci?!”
Evlenmeye merakli bir sülalenin mensubuyum – yapacak bisey yok.. 🙂
Ama daha da bitmistir – bu son!

Neden mi:
a) partnerin iyisini buldum, yillardir zor sartlar altinda acaip test ettim – hala bozulmadi ve kacmadi..
b) evlenmeye onu ben ikna edemedim – kendisi hep bildigini okur nitekim – bi gün o evlenmeye karar verdi – yapacak bisey yoktu – kabul ettim 🙂
c) beni o da yillardir test etti – sonra anladi ki: MAL BU! Alacaksa mecburen böyle alacakti – bu mal daha da düzelmezdi – bi degisiklik filan beklemek sacmaydi – nitekim beni oldugum gibi aldi – merci canim! 🙂

Evlenmekte bisey yokmus – evlendik gitti..
Meger asil mesele dügünmüs!
Arkadas – ne problemli bi seymis dügün organizasyonu!

Iste organizasyonel problemlerden bir demet:
1- Mekan bulmak zaten zor – ama dügünü Berlin’de yapmak istiyorsaniz ve Berlin’de yasamiyorsaniz – iste o zaman uygun mekan bulma isi tam bir sinir harbi!
Neyse ki 5 deneme sonunda mükemmeli bulduk – Soho House Berlin’e buradan cok tesekkürler – olaganüstü etkileyici bir butik dügün mekani ve son saniyesine dek sahane bir servis!
Yemek & icki menüleri de harika oldu – gerci ben hicbisey yiyemedim ama yiyenler öve öve bitiremediler..
NOT: Soho House Istanbul’a, Berlin’den yemek konusunda acilen ders almalarini öneririm…

Wedding a la Game of Thrones

Wedding a la Game of Thrones

2- Mekani zor bela bulduk, ama onunla bitmiyor ki: mumlar – pasta – cicekler ve lojistik! Iste bunlarin her biri ayri bir sorun – ayri bir zorluk!
Neyse ki Berlin’li dostlarimiz bize arka ciktilar da basardik hepsini – sagolun canlarim!!! 🙂
Bize dünyanin en güzel unicornlu arabasini ve en sempatik söförünü hediye ettiginiz icin de ayrica tesekkürler! :)))

Unicorn wed car

Unicorn wed car

3- Masa düzeni ayri bir dert.. 16-73 yas grubundan olusan bu kitlede kim kiminle anlasir – kim nereye oturmali – bunlar cok ince detaylarmis..
Neyse ki – fotolu masa kartlarini akil ettik – nitekim daha herkes masadaki yerini ararken eglenmeye basladi..
Neticede herkes birbiriyle pek güzel kaynasti eglendi – kavga gürültü cikmadi..
Tüm davetlilerimize buradan ciddi oranda sapitmalarina ragmen birbirleriyle tepismedikleri ve tam tersine öpüstükleri icin ayrica tesekkür ederiz!!
Samurailein – sana da bilhassa tesekkürler iki gözüm – dünyanin en pozitif pervanesi sen oldun o gece – darisi da sizin basiniza ayol! 🙂

4- Vize ve ucak biletleri problemi..
Yani bu cok Törkish bi problem – nitekim son günü vizesi cikanlar oldu ama yine de gelebildiler – stres stres stres… Neticede Kuzey Amerika – Asya – Avrupa – üc kita bulustuk ama Berlin’de! 🙂

5- Ciddi bir problem olmaya aday kiyafet sorununu cok sahane hallettik..
Insanin moda designeri dostlari olmasi ne kadar harika bisey – hepinizi cok cok seviyorum – acaip havaliydik sayenizde!

6- Müzik ayri bir zorluk – neyse ki iki ayri yemek ve parti playlistiyle isi bitirdik..
Soho House Berlin’de Fatih Ürek esliginde göbek atan ilk biz olduk sanirim: “Elalem ne-der-se-de-sin-hadeeeeee!!”
Maalesef mezdeke calinmasini isteyen kitleyi tatmin edemedik – so sorry!
Bu arada bardaki elektronik kasada sarki degistirmeye calisan, kafa bi dünya guestlerimizi de buradan sevgiyle selamlamak isterim. 🙂
iPad’i barin altina saklamistim canlarim benim – muahhahhaahaaaa.. 🙂

Playlist of my life

Playlist of my life

7- Foto olayini mutlaka profesyonel birilerine emanet edin derim – olaganüstü kaliteli ve cok eglenceli resimler cikiyor..
Bu konuda dügün günü bize sürpriz finans destegi veren ailelerimize de buradan öpücükler..

Konu finanstan acilmisken:
Özellikle bisey getirmemelerini milletten rica etmemize ragmen altin takanlar da oldu – eurolari cicek yapip verenler de.. 🙂

Bize incelik edip biseyler verenlere de –
bisey vermeyip bize kendilerini hediye edenlere de –
maalesef gelemeyip bizimle daha sonra Istanbul’da “after dügün” yapanlara da –
COK COK COK TESEKKÜR EDERIZ!

Cheers to all our friends and loved ones

Cheers to all our friends and loved ones

Olaganüstü bir dügün oldu – anladik ki bir kez daha, sevenimiz, dostumuz ne cokmus, o kadar cefa cekip masraf edip geldiniz hepiniz – sizi coooooook seviyoruz! 🙂

Bi dahaki “silver wedding anniversary” partisinde bulusmak üzere! 🙂

NOT: Ay insana altin takilmasi ne degisik bi hismis.. O paraciklarla balayina cikacagiz seneye insallah ayollll! 🙂

Click here for English......

0 Star Wars 2015 – Bir depresyon masalı..

sepsepet to Sepet @ 11:31  

Aslında Disney’in marketing bütçesi sağolsun, ilk altı bölümü izlemeyen tüm genç nesiller bu eksikliklerini giderip gittiler Star Wars’un yedinci bölümüne.. Ne de olsa Digitürk’ün bir kanalı komple yayın haptı haftalar öncesinden..

Benim yaş grubum ise (burada bir sene vermek istemiyorum!) bir bilge Yoda halet-i ruhiyesi ile aldılar sinema salonlarındaki yerlerini.. Ne de olsa bu masalla büyümüş bir jenerasyonuz biz..

Hatırlıyorum ilk Star Wars’u ilkokul çağında Kızıltoprak Kent sinemasında seyretmiştim ablamla beraber.. Film çıkışı da 100 Lira bayılıp filmin orijinal afişini almış (maalesef sonra kayboldu), sonra da Fenerbahçe otobüsüne binmiş oradaki çay bahçelerinden birine oturup filmi tartışmıştık.

1978 birçok efsanenin başlangıcıydı: Star Wars efsanesinin, benim efsanevi gençliğimin, The Aychup Project’in ve burada sayamadığım birçok başka efsanenin 🙂

O filmden çıktıktan sonra birgün mutlaka uzaya çıkacağıma, ışık hızını aşacağıma, kötülere karşı çok pis savaşacağıma ve elbette bunu bir ışın kılıcıyla yapacağıma emindim.. Yıllar sonra geriye bakınca bu hedeflerimin önemli bir kısmını gerçekleştirdiğimi görüp seviniyorum.. 🙂

Gelelim filmin bana yaşattıklarına:

– Filmin komik sahnesi açık ara Solo’nun yoldan çıkmış oğlunun efsanevi Darth Vader’in yamuk yumuk maskesi önünde diz çöküp ‘Dedecim – benim doğru yola girmeme müsaade etme’ diye yakarmasıydı.. (Tercüme mealen yapılmıştır..)

– Filmin ikinci komik sahnesi son sahnesi – Luke’a verilen kaşeyi düşük tutmak için olsa gerek zavallımı konuşturmamışlar – bari bi ‘Hello’ diyeydi ayol..

– Filmin en üzücü sahnesi Solu ile Leia’nın ilk karşılaşma sahnesi bence.. ‘Ayol bunlar bu kadar morukladılarsa, acaba biz nasıl görünüyoruz..’ depresyonuna soktu beni..

– Filmin en mantıklı sahnesi Solo’nun oğlu tarafında öldürülme sahnesi.. Nitekim Harrison Ford bu bölümde ölmeseydi muhtemelen sekizinci bölüme kadar zaten dayanamazmış – yazık..

– Filmin en saçma olayı ise o kızcağizin (Rey?!) ışık hızıyla herşeyi becerebiliyor olmasıydı.. Yani koskoca Anakin o kadar yetenek ve disiplinli çalışmaya rağmen bunalıma girip ‘Beni bi türlü mastır yapmadılar’ deyü iki bölüm sonunda Darth Vader oluyor.. Keza Luke o kadar ders alıyor Obi Wan Kenobi ve Yoda’dan da hala bi Jedi olamıyor.. Bu kız ‘Hop’ diyor Millenium Falcon’a ters parendeler attırıyor, ‘Hop’ diyor ışın kılıcıyla mucizeler yaratıyor.. Yani bence biraz Star Wars zamanlamasının ve gelişim hızının içine etmişler.. Saçma olmuş..

– Peki iyi şeyler yok muydu: Bence BB-8’in R2D2’nun hayranı ve fanı olması muhteşem bir fikir..

Netice itibariyle filmi yine androidler kurtarmış – mühendisler sağolsun.. 🙂

Star Wars'un kurtarıcıları Androidler

Star Wars’un kurtarıcıları Androidler

Click here for English......

Hala gözlerim nemlenerek hatirliyorum Soho House Istanbul’a ilk gittigim günü..

Ne kadar etkilenmistim o ambiyanstan – olaganüstü bir mimari, gayet yerinde manzarali barli bir teras, birbirinden güzel kokteyller, süper retro bir sinema ve belki de en önemlisi arabesk-islamik kültür istilasindan arinmis, insana kendini 70’ler Istanbul’unda hissettiren özgür bir ortam..

Soho House Istanbul

Soho House Istanbul

Ama maalesef yine anladim ki, “nasil böyle olabilir” diye siniflandirdigim ve bana “this is his Turkey” dedirten seyler sadece milletimizin arabesk-islamik kesimine mahsus degil. Bu gayet de anti-arabesk-islamik gecinen diger yüzde bilmemkacinin da muzdarip oldugu bir hastalik. Hastaligin tibbi ismini koyamiyorum ama en azindan belirtilerini sayabilirim sayin hocam!

Buyrunuz 2015 Soho House Istanbul “this is Turkey” teshis kataloguma:

Soho House Istanbul’da minik bir parti organizasyonu – aman aman!

Soho House’da dogumgünü kutlayayim dedim – hem de iki kere – ikisinde de bana bilmemkacbin Euro’ya bir salon kakalamaya calistilar!

Ya ben sana o parayi verene dek gider kendime tekne tutar Bogaz’da vur patlasin cal oynasin partilerim. Nitekim yapmadigim bisey de degil.. Sana niye geleyim?!

Ben sana yillik 2000 bin küsur Euro ücret ödüyorsam senede bir-iki parti atamayacak miyim 5-6 misafirimle?

Hayvani salonunu fahis fiyata mi tutmam lazim?! Bir cözüm üretsene bana..

Baskalarina böyle partiler yaptirdiginizi bilmesem “ilkelisiniz” diyecegim de – yok öyle birsey – sadece “this is Turkey” kafalisiniz…

Soho House Istanbul ve privacy masali

“Sadece kreatifler falan fismekan girebilir binamiza” diye maval okumussun üye ederken.. O paparazzilerin kapinin önünde ne isi var? Kov kardesim..

Ama sen binanin önüne Maserati’sinden Porsche’sine dizersen öyle dizin dizin – zavallim paparazzi de n’apsin, cekecek elbet Behlül’ün resmini – ekmek kapisi nitekim…

Senin kapindaki valen aramiyosa fotocu kardesimi ne olayim ben by the way..

Soho house Istanbul mutfaklari

Bir yemek olayini cözemediniz koskoca mekanda. Pizzaciniz haric her restoraninizi denedim – maalesef hala yemege baska yerde gidip size kokteyl icmeye gelmek zorunda kaliyorum.. Veya tersi sira önce Soho’da kokteyl sonra Karaköy’den – Etiler’e veya Sariyer’e dek uzanan onlarca ve gercekten iyi yemek yiyebileceginiz mekanlardan birine gidiyorum.. Niye?! Niye Soho’nun sadece lahmacunu güzel – diger seyleri de bes para etmez? Madem meze veriyorsun – iyisini ver.. Yunan lokantasiyim diyorsun – git bi adalar turu yap gel de Yunan mezesi nasil oluyormus bir ögren.. “Miami’de de aynisini veriyoruz” söylemi Istanbul’luya söylenmez kardesim. Miami’li ne anlar mezeden-uzodan?! “Girit’de – Midilli’de – Selanik’de de var böyle mekanimiz” de – “paraya para demiyoruz biz oralarda” de – “her gece ful cekiyoruz” de – inanayim bu isi bildigine!

Ben bunu tabii ki buralara yazmadan evvel Soho’da Üyelik Müdürü namli zata da bildirdim.. “Düzeltin yemekleri – ne bu yahu” dedim. Lakin düzelecegine bozuldu.

O korkunc firinin da kokusu bulutlara dek cikiyor bu arada – ona bir care bulsaniz da her Soho’da yemek / roof bar sonrasi dusa girmek zorunda kalmasak köfte koktugumuz icin!

Soho House Istanbul ve rezervasyon kaosu

Gelelim o süper sinemaniza! Bir telefon uygulamasi yapmissiniz – hesapta oradan rezerve edebiliyoruz.. Ilk günden beri millet cit-cit-cit hepsini isaretliyordu – sinema salonu film listesi aciklandiktan sonra dakikalar icinde doluyordu..

Tipik “this is Turkey” köylü kurnazligi yani..

Sonra iki haftalik kontenjan getirdiler – uygulamada iki kere rezerve edince ücüncüye müsaade etmiyor – amenna.. Ama uygulama calismiyor ki! Rezervasyona acik gözüküyor – öbür rezervasyonu iptal edip buna giriyorsun – dolu!

Yahu hani bostu?! Inanin cift telefonla denedim – acaba ayni anda baskalari da mi yapmis oluyor rezervasyonu filan diye – vallahi de billahi de yazilim hatasi.. Yazilimci bir kardesiniz olarak size tavsiyem – o uygulama calismali! Ya da telefonlu rezervasyona filan gecin.. O kadar para topluyorsunuz ama yazilimi ögrenciye filan mi yaptiriyor Londra merkez anlamadim?!

Haydi onu gectim! Hatadir olur diyelim.. Gecen gün bir evente rezervasyon yaptirayim dedim – altinda yaziyor “12 Kasim 20.00’den itibaren rezervasyona acilacaktir”.. Ve hatta sevindim “Aaa – Soho’cular usability konusunda nihayet cag atladilar” diye..

19.55’e (TR saati) kurdum alarmi – caldi – girdim baktim veee – DOLMUS!

“Nasil yani?!”

Bunun üzerine mail attim hem resepsiyona, hem üyelik müdürüne – cit yok! Türkcesi “miklemediler bile!” yani..

Soho House Istanbul böyle – ya diger Soho House’lar nasil?

Simdi beni bilenler bilir – analiz yapmadan delirmem kolay kolay.. Bu amacla Avrupa’daki Soho’larin yüzde 80’ine gittim.. Yedim – ictim – eventlerine katildim – bir tek sinemasina gitmedim yani..

Sonuc:

– hepsi gayet iyi yemek servisi yapan

– kokteylleri Istanbul’daki Soho’dan daha iyi

– insana rezervasyon eziyeti yasattirmayan – cözüm sunan

– icinde agirlikli olarak medyatik tiplerin dolanmadigi / iceride fotolarin cekilmedigi

– kiyafetinden vicik vicik “param var sikir sikir giyinirim ben, dügüne gidermis gibi yataga da girerim ben” mesajlarinin verilmedigi düzgün / normal giyimli insanlarin dolandigi

– kapisinda paparazzilerin beklemedigi

– belli ki okumus ve essekler gibi calismakta olan

– belli ki konusunda uzman olmus – keyifli – rahat tiplerin eglendigi ve gercekten eglenceli mekanlar..

Cogunun kapisini bile bulmakta zorlandim vallahi! O kapilarda da paparazziler degil hic kimse beklemiyordu! Vale servisi filan da yoktu! Zile basiyorsun kapi aciliyor..

En havali bina Istanbul’dan sonra (veya önce – mimari zevkinize bagli olarak) Berlin’deki binadir – oraya da gidiyoruz sikca ve otopark yerimizi kendimiz buluyoruz – yok yani araba kapisi acan birilerine ihtiyac.. Millet bisikletle filan geliyor Soho House Berlin’e..

Soho House Berlin

Soho House Berlin

Neden bizde hersey hep bizdeki gibi?!

Son noktaya geleyim: Dünya’nin gelir düzeyi en düsük Soho House’lu ülkesinin üyelik ücreti niye dünyadaki en yüksek Soho House üyelik ücretidir? Bunu bilmek istemiyorum – cünkü zaten bildigimi düsünüyorum!!

Nitekim Soho House Istanbul bir kreatifler kulübü degil – “Bak ben kreatif kulübe üyeyim” diyebilme sevdasindaki “zenginlere” ve “medyatiklere” yönelik bir isletme olarak hayata gecirilmistir – Istanbul’un konsepti dünyadaki diger Soho House’lardan farkli.. Soho House Istanbul burada isim ve para avciligi yapmaktadir bence!

O yüzden Soho House Istanbul’un “this is Turkey” kafali isletmecilerine artik hicbir sey yazmiyorum.. Kurtuldunuz benden – rahatlayiniz..

Secimlerden baska bir netice ciksaydi o karti da iade edecektim zaten – ama maalesef arabesk-islamik kesim zaferle cikti ve bu demektir ki kilik kiyafeti arabesk-islamik olan tiplerle dakika basi karsilasmadan oturma ve sohbet etme özgürlügünü yasayabilecegim baska bir mekan acilmayabilir Istanbul’da.

En azindan simdilik böyle bir imaj var.. Ama Soho House Istanbul yönetimi bana bu konuda hic güven vermiyor.. Siz oraya cebinde parasi / arkasinda tanidigi olan herkesi de alirsiniz – o pahali salonlarinizi da arabesk-islamik kina gecelerine kiralarsiniz yakinda gibi geliyor..

O binada ilk arabesk-islamik giyimli üyeyi gördügümde kartimi Soho House Istanbul’un kapisinda törenle yakacagimi orada gece-gündüz bekleyen emektar paparazzi kardeslerime simdiden bildirmek isterim!

Saglicakla kalin..

Deep-Note’lar 🙂

Not 1: Nami kendinden menkul – “Ekmek yemeyin – pastirmali yumurtadan vazgecmeyin” diyen sahsiyeti kola icerken gördügüm mekandir Soho House Istanbul – nedense cok uyumlu bir konsept gibi geldi Soho’nun Istanbul’da temsil ettigi degerlerle.. O yüzden yaziyorum – yoksa kola icsin tabi her isteyen..

Not 2: Bu yaziyi okuduktan sonra üyelikten atarlar belki – Cem Yilmaz’a saygi babinda kendisinden bir alintida bulunmak istiyorum: “Mikmeseler bari!” 🙂

Not 3: Eger üyelikten atilmazsam seneye Soho House Miami’ye gidip Meze-Uzo deneyecegim – belki Istanbul’dan daha iyidir. O zaman oraya üye olurum sanirim.. 🙂

Not 4: Soho House Istanbul’un alternatifi iyi kokteyl ve yemek sunan ama sosyete endeksli Lucca bence – oranin da mekani kücük – Bebek’de ekzos kokusundan boguluyorsunuz.. Ama en azindan icleri ve dislari bir isletmecilerinin.. Lucca’nin fiyatlari da daha uygun hatta..

Not 5: Savas Özbey ilk günden bir teshis koymus Soho House Istanbul’a nitekim – ama bence cebinde bol bol bol bol parasi olan herkesi almalarinin önünde düsünsel bir engel yok isletmecilerde: Soho House’a üyelik derdi Beyaz Türk mahallesini fena gerdi

Click here for English......

Istanbul’un harbi Berlin’li anne-cocuk kafesinden ilham (Fotini Cafe Arnavutköy – mutlaka gidiniz ve keyfini cikariniz..) ve cakma Berlin’li diger bazi mekanlarindan gina gelmis olsa gerek, gecenlerde gicir sepetmobilime atlayip solugu Berlin’de aldim yine..

Iyi ki de gitmisim valla!

Eger iki günlügüne – mesela cumadan pazara gidecekseniz Berlin’e; size tavsiyem Cuma aksami Neni’de yemege gidin – ardindan da kapi komsusu Monkey Bar’da chill out yapin..  Neni’de yer bulmak oldukca zor – o yüzden önceden yapin rezervasyonunuzu – cok basarili bir Israil / Arap mutfagina hazirlikli olun..

Monkey Bar ise olaganüstü manzarasiyla size keyif verecek mutlaka – benden tavsiye Old Fashioned seviyorsaniz King Kong ismarlayin.. Seveceksiniz..

Cumartesi gecesi icinse size tavsiyem Neue Heimat‘a gitmeniz..  Oldukca salas bir ortamda yemek ve ickinin tadini cikarin – gece 2-3’e dek…

Sonra dogru yeni gizli tavsiyem [ipse]‘ye yollanin.. (Bu arada Neue Heimat’in önündeki caddede size biseyler satmaya calisan Marsilyali’lardan korkmayin – “Ilgilenmiyorum” dediginizde sizi rahat birakiyorlar..)

IPSE olaganüstü bir mekan – henüz bir yasini yeni doldurdu..

Ipse Open Air Club Berlin - Jef K DJ Set

Ipse Open Air Club Berlin – Jef K DJ Set

Fransiz DJ’ler Bloody Mary ve Jef K beni benden gecirdiler..

Ipse Open Air Club Berlin

Ipse Open Air Club Berlin

Ve anladim ki Marsilyalilar bir yanda DJ’ler öte yanda – Fransizlar Berlin’i ele gecirmisler de Almanlarin haberi yok!

Hallo Frau Merkel – attention, s’il vous plaît!! 🙂

NOT: Insani insanliktan cikaran Istanbul’dan ve Istanbul sakinlerinden arada bir kacmayi size de acilen tavsiye ederim!!!

Click here for English......

0 Tugrul baslamasin lütfen!

sepsepet to Sepet @ 18:05  

Yine uzunca bir sürenin ardindan Istanbul’umuzun güzide tiyatrolarindan birine gittim.
Oyunun adi “Kücük”.
Konusu aslinda bilindik..
Aileleri tarafindan yeterince ilgi / sevgi / saygi / vs. görememis olmalari gereken birtakim gencler bir hayat kadini üzerinde korku deneyi yapmaya karar verirler.

Kücük'ün oyuncu kadrosunun %80'i...

Kücük'ün oyuncu kadrosunun %80'i...

Ancak deney yapmaya karar veren gencler kendi deneylerinin birer objesi haline dönüsürler.
Belki de aralarindaki en kendine odakli olani en vahsilerine dönüsür – en psikopati da en korkagina – gercek hayatin bir yansimasi anlayacaginiz.

Gazdan Adamlarin “Acimadi ki!” diye bagiran civcivlerin kafasina cekic indirdigi bir cografyada bu tür deneylerin gercek hayatta yasanmamasi icin bir sebep göremiyorum aslinda ben…

Siddetin normallestigi bir tarihsel sürecten geciyoruz..
Siddetin birer parcasiyiz hepimiz aslinda – uygulayan veya uygulanan olarak…

Bu noktada imaj odakli barbilerin sirf merakindan birilerini sislemesi, Istanbul Bogazi’nda bir kayinpederin yürüyüs yapan kurumsal kimlikli gelinini kocasinin gözü önünde delik desik etmesi kadar normal degil mi aslinda?!
Insan hangisi gercek oyun – hangisi gercek karistiriyor birbirine…

Tugçe Altug güzel yüzlü psikopatellayi basariyla canladiriyor "Kücük" oyununda...

Tugçe Altug güzel yüzlü psikopatellayi basariyla canladiriyor "Kücük" oyununda...

Biraz “The Cabin in the Woods” tadinda bol bol kan fiskirmali, hersey önünüzde olup bittigi icin “Yettim bacim!” diye bagirarak zavalli fahiseyi kurtarma hissiyatli sade ve etkileyici bir oyun “Kücük”.

Eger görmediyseniz görün derim – nitekim Ikinci Kat Oyunculari’nin diger oyunlarini merakla bekliyoruz…

Bu arada aklimdayken: Ikinci Kat Karaköy’deki yeni yerinde artik – sakin Beyoglu’nda aramayin bosu bosuna..

Adres: ikincikat-karaköy: Emekyemez Mah. Sarı Zeybek Sok. Demirci Fettah Çıkmazı No:2 Kat:2 KARAKÖY-BEYOĞLU

* Taksim’den gelmek isteyenlere: Taksim’den Karaköy’e inen TÜNEL’e bindiğinizde Karaköy’de inip çıkıştan sağa döneceksiniz. Cadde boyunca yürüdükten sonra sağ tarafınızda İş Bankası Arap Camii Şubesi’nin bulunduğu köşeden içeri gireceksiniz. İkinci soldaki sokakta ikincikat-karaköy’ü bulabilirsiniz.

* Başka nasıl gelirim: Vapur-motor iskelesi veya tramvaydan Karaköy durağında indiğinizde Perşembe Pazarı tarafına yöneleceksiniz. Cadde boyunca yürüdükten sonra sağ tarafınızda İş Bankası Arap Camii Şubesi’nin bulunduğu köşeden içeri gireceksiniz. İkinci soldaki sokakta ikincikat-karaköy’ü bulabilirsiniz.

“KÜCÜK”
yazan: Sami Berat Marçali
yöneten-konsept: Eyüp Emre Uçaray
yrd. yönetmen: Neslihan Arslan
oynayanlar: Baris Gönenen, Veda Yurtsever Ipek, Memetcan Diper, Esme Madra, Tugçe Altug
dramaturgi: Meltem Özkeklik
reji asistani: Inci Sefa Cingöz
dekor: Alev Topal
isik: Erkan Kolçak Köstendil
müzik: Dogacan Oflas, Onur Antik, Deniz Özen
teknik uygulama: Ece Bengisu Erk
fotograf- afis: Gizem Bentürk, Ahmet Alp Babür
video: Eli Kasavi
süre: 80′

Click here for English......

Müsterilerine birsey satmaya calisanlarin en cok yakindiklari durum, aylar boyunca pazarlik edilip siparisin bir türlü verilmemesi – ama siparis verildikten sonra da, üc aylik bir isin tesliminin iki haftada yapilmasinin beklenmesidir.

Ben bu duruma “Kararsiz müsteri sizofrenisi” adini taktim. 🙂

Ben dahil bircok insanda oldugunu düsünüyorum bu paradoksal düsünme tarzinin!

Ve bugün ögrendim ki bu 20-21nci yüzyil insanlarina has bir durum degilmis…

Meger teee eski Misir’da bile bu durum gayet normalmis..

Alin size ispati.

Ahan da böyle olacak - yarina bitsin!!

Ahan da böyle olacak - yarina bitsin!!

Adamlar bunu iyi ki cizmisler – binlerce yil sonraki biz zavalli calisanlara ibret olsun..

Demek ki ücbin sene evvel yasamis olsaydik da sizofren müsteriler bizi sinir etmeye devam edeceklermis megerse! 🙂

Bu arada: hiyerogliflerin tercümesi bana ait degildir – uzmanina aittir! 🙂

Kaynak:http://brandharder.de/2013/05/23/agyptisch-fur-asap/

Click here for English......