Welcome to WordPress. This is your first post. Edit or delete it, then start writing!
023/03/2018 Madonna’yi nasil yola getiririz?!
Gecenlerde bir gazetede söyle bir haber okudum:
Sayin İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Faruk Aşıcıoğlu, TBMM Madde Bağımlılığını Araştırma Komisyonu’na dikkat çeken bir sunum yaptı.
Prof. Dr. Faruk Aşıcıoğlu, TBMM Madde Bağımlılığını Araştırma Komisyonu’na yaptığı sunumda şu ifadeler yer aldı:
“Bakın, Madonna dünya turnesi kapsamında Türkiye’ye geldi dört beş yıl önce. Madonna’nın içindeki sesli harfleri çıkartın lütfen ‘m’ ilk harfi —’a’yı çıkartın- ikinci harf ‘d’ üçüncü harf ‘n’ dördüncü harf ‘n’. Yani ‘mdnn’. ‘MDMA’ diye bir madde var ya ‘ecstasy’, ‘mdnn’… Bir bakın turne kapağına, böyle kafası bulanmış, madde keyfinde olmuş bir kadın yüzü. Bakın, bu, gizli subliminal mesaj.”
Sevgili okurlarim aldi mi beni bir düsünce, bir endise!!
Ben yani en az 35 senedir bu Madonna’nin subliminal mesajlarina maruz kaliyormusum da haberim yokmus..
Ilk basta sayin hocamizin bu “bir kelime bir islem” yorumu bende bir dejavu etkisi yapti:
[youtube]https://youtu.be/wxaA4bVzbRw[/youtube]
Sonra da dahi hocamizin legastenisi mi tuttu acaba diye düsündüm!
Ama en nihayetinde dedim ki kendime “ben kimim?!“, “MDMA ile MDNA arasinda cüz’i harf farki kimin umurunda nitekim – sayin hocam aynen herseyi dogru tespit etmis” ve kendime geldim!!
Hocam sagolun varolun, sayenizde gözüm gönlüm acildi – allah razi olsun degerli hocamizdan..
Bilahare düsündüm, tasindim ve Madonna’yi girdigi yanlis yoldan geri döndürmeye karar verdim..
Bu vesileyle ilk adimi kendisinin Instagram hesabi üzerinden atiyorum:
Zaten Instagram fotosunda da görüldügü üzere, belli ki yine bi subliminal mesaj maddesi etkisinde kendisi!!!
Bir netice alamazsam farkli yollari da deneyecegim elbette ki.
Amma ve lakin Madonna’yi mutlaka yola getirecegim!
Degerli okuyucularim ve sayin hocam, beni izlemeye devam ediniz… 🙂
Ey 2017!
Sen nasil bir seneydin öyle – “n’oluyoz ayol” diyemeden cattadanak (!) gectin gittin..
Baktim da koskoca sene tek bir yazi yazmaya vaktim olmamis kosusturmaktan..
Neler oldu diye bir toplama cikarma yapayim dedim – alin size matematiksel 2017 dökümüm:
- Tasinma adedi (bosaltma doldurma kurma yikma dahil toplam): 6
- Evlenme adedi: 1 (+1) 🙂
- Bozulan iliskiler adedi (önceki yil sonundan gecen seneye kaynayanlar dahil): öööö–eeee–üüüü (fuzuli derecede fazla – ne kadar da sacma!!!!)
- Yeni tanisikliklar / ahbapliklar adedi: Sayilarla ifade edilemez (zaten ezber hafizam berbat – fazla zorlamayin) 🙂
- Tasinma faaliyetlerimiz sonrasi yeniden kurulmak istenen ahbapliklar adedi: 1 (ups! kim acaba?!)
- “Cennet vatanda” olamamaktan mütevellit tertip olunan uluslararasi icki masalari adedi: cok fazla! “her aksam votka-raki ve sarapppp (ve sicak sake)” 🙂
- Yeni üssümüzdeki misafirlikler ortalamasi: Birinci turlarin neredeyse tamami bitti – ikinci turlar uygulaniyor ve hatta ücüncü turlar planlaniyor – özletmiyo kimse kendini – ne mutlu bize! 🙂
- Günlük gazetelerdeki timarhanelik haber adedi: sayisiz!!! Cennet vatani sevmek uzaktan daha kolay vallahi.. Ilahi sana cennet vatan!
- Ekmek niyetine yenen sushi adedi: 40 firin 🙂
2018 senesinde daha fazla yazma karari aldim…
Suya sabuna dokunmadan elbette ki… 🙂
024/11/2016 This dügün was MARVELOUS!
Biz evlendik!
Beni taniyanlar diyecek simdi: “Bu kacinci?!”
Evlenmeye merakli bir sülalenin mensubuyum – yapacak bisey yok.. 🙂
Ama daha da bitmistir – bu son!
Neden mi:
a) partnerin iyisini buldum, yillardir zor sartlar altinda acaip test ettim – hala bozulmadi ve kacmadi..
b) evlenmeye onu ben ikna edemedim – kendisi hep bildigini okur nitekim – bi gün o evlenmeye karar verdi – yapacak bisey yoktu – kabul ettim 🙂
c) beni o da yillardir test etti – sonra anladi ki: MAL BU! Alacaksa mecburen böyle alacakti – bu mal daha da düzelmezdi – bi degisiklik filan beklemek sacmaydi – nitekim beni oldugum gibi aldi – merci canim! 🙂
Evlenmekte bisey yokmus – evlendik gitti..
Meger asil mesele dügünmüs!
Arkadas – ne problemli bi seymis dügün organizasyonu!
Iste organizasyonel problemlerden bir demet:
1- Mekan bulmak zaten zor – ama dügünü Berlin’de yapmak istiyorsaniz ve Berlin’de yasamiyorsaniz – iste o zaman uygun mekan bulma isi tam bir sinir harbi!
Neyse ki 5 deneme sonunda mükemmeli bulduk – Soho House Berlin’e buradan cok tesekkürler – olaganüstü etkileyici bir butik dügün mekani ve son saniyesine dek sahane bir servis!
Yemek & icki menüleri de harika oldu – gerci ben hicbisey yiyemedim ama yiyenler öve öve bitiremediler..
NOT: Soho House Istanbul’a, Berlin’den yemek konusunda acilen ders almalarini öneririm…
2- Mekani zor bela bulduk, ama onunla bitmiyor ki: mumlar – pasta – cicekler ve lojistik! Iste bunlarin her biri ayri bir sorun – ayri bir zorluk!
Neyse ki Berlin’li dostlarimiz bize arka ciktilar da basardik hepsini – sagolun canlarim!!! 🙂
Bize dünyanin en güzel unicornlu arabasini ve en sempatik söförünü hediye ettiginiz icin de ayrica tesekkürler! :)))
3- Masa düzeni ayri bir dert.. 16-73 yas grubundan olusan bu kitlede kim kiminle anlasir – kim nereye oturmali – bunlar cok ince detaylarmis..
Neyse ki – fotolu masa kartlarini akil ettik – nitekim daha herkes masadaki yerini ararken eglenmeye basladi..
Neticede herkes birbiriyle pek güzel kaynasti eglendi – kavga gürültü cikmadi..
Tüm davetlilerimize buradan ciddi oranda sapitmalarina ragmen birbirleriyle tepismedikleri ve tam tersine öpüstükleri icin ayrica tesekkür ederiz!!
Samurailein – sana da bilhassa tesekkürler iki gözüm – dünyanin en pozitif pervanesi sen oldun o gece – darisi da sizin basiniza ayol! 🙂
4- Vize ve ucak biletleri problemi..
Yani bu cok Törkish bi problem – nitekim son günü vizesi cikanlar oldu ama yine de gelebildiler – stres stres stres… Neticede Kuzey Amerika – Asya – Avrupa – üc kita bulustuk ama Berlin’de! 🙂
5- Ciddi bir problem olmaya aday kiyafet sorununu cok sahane hallettik..
Insanin moda designeri dostlari olmasi ne kadar harika bisey – hepinizi cok cok seviyorum – acaip havaliydik sayenizde!
6- Müzik ayri bir zorluk – neyse ki iki ayri yemek ve parti playlistiyle isi bitirdik..
Soho House Berlin’de Fatih Ürek esliginde göbek atan ilk biz olduk sanirim: “Elalem ne-der-se-de-sin-hadeeeeee!!”
Maalesef mezdeke calinmasini isteyen kitleyi tatmin edemedik – so sorry!
Bu arada bardaki elektronik kasada sarki degistirmeye calisan, kafa bi dünya guestlerimizi de buradan sevgiyle selamlamak isterim. 🙂
iPad’i barin altina saklamistim canlarim benim – muahhahhaahaaaa.. 🙂
7- Foto olayini mutlaka profesyonel birilerine emanet edin derim – olaganüstü kaliteli ve cok eglenceli resimler cikiyor..
Bu konuda dügün günü bize sürpriz finans destegi veren ailelerimize de buradan öpücükler..
Konu finanstan acilmisken:
Özellikle bisey getirmemelerini milletten rica etmemize ragmen altin takanlar da oldu – eurolari cicek yapip verenler de.. 🙂
Bize incelik edip biseyler verenlere de –
bisey vermeyip bize kendilerini hediye edenlere de –
maalesef gelemeyip bizimle daha sonra Istanbul’da “after dügün” yapanlara da –
COK COK COK TESEKKÜR EDERIZ!
Olaganüstü bir dügün oldu – anladik ki bir kez daha, sevenimiz, dostumuz ne cokmus, o kadar cefa cekip masraf edip geldiniz hepiniz – sizi coooooook seviyoruz! 🙂
Bi dahaki “silver wedding anniversary” partisinde bulusmak üzere! 🙂
NOT: Ay insana altin takilmasi ne degisik bi hismis.. O paraciklarla balayina cikacagiz seneye insallah ayollll! 🙂
024/12/2015 Star Wars 2015 – Bir depresyon masalı..
Aslında Disney’in marketing bütçesi sağolsun, ilk altı bölümü izlemeyen tüm genç nesiller bu eksikliklerini giderip gittiler Star Wars’un yedinci bölümüne.. Ne de olsa Digitürk’ün bir kanalı komple yayın haptı haftalar öncesinden..
Benim yaş grubum ise (burada bir sene vermek istemiyorum!) bir bilge Yoda halet-i ruhiyesi ile aldılar sinema salonlarındaki yerlerini.. Ne de olsa bu masalla büyümüş bir jenerasyonuz biz..
Hatırlıyorum ilk Star Wars’u ilkokul çağında Kızıltoprak Kent sinemasında seyretmiştim ablamla beraber.. Film çıkışı da 100 Lira bayılıp filmin orijinal afişini almış (maalesef sonra kayboldu), sonra da Fenerbahçe otobüsüne binmiş oradaki çay bahçelerinden birine oturup filmi tartışmıştık.
1978 birçok efsanenin başlangıcıydı: Star Wars efsanesinin, benim efsanevi gençliğimin, The Aychup Project’in ve burada sayamadığım birçok başka efsanenin 🙂
O filmden çıktıktan sonra birgün mutlaka uzaya çıkacağıma, ışık hızını aşacağıma, kötülere karşı çok pis savaşacağıma ve elbette bunu bir ışın kılıcıyla yapacağıma emindim.. Yıllar sonra geriye bakınca bu hedeflerimin önemli bir kısmını gerçekleştirdiğimi görüp seviniyorum.. 🙂
Gelelim filmin bana yaşattıklarına:
– Filmin komik sahnesi açık ara Solo’nun yoldan çıkmış oğlunun efsanevi Darth Vader’in yamuk yumuk maskesi önünde diz çöküp ‘Dedecim – benim doğru yola girmeme müsaade etme’ diye yakarmasıydı.. (Tercüme mealen yapılmıştır..)
– Filmin ikinci komik sahnesi son sahnesi – Luke’a verilen kaşeyi düşük tutmak için olsa gerek zavallımı konuşturmamışlar – bari bi ‘Hello’ diyeydi ayol..
– Filmin en üzücü sahnesi Solu ile Leia’nın ilk karşılaşma sahnesi bence.. ‘Ayol bunlar bu kadar morukladılarsa, acaba biz nasıl görünüyoruz..’ depresyonuna soktu beni..
– Filmin en mantıklı sahnesi Solo’nun oğlu tarafında öldürülme sahnesi.. Nitekim Harrison Ford bu bölümde ölmeseydi muhtemelen sekizinci bölüme kadar zaten dayanamazmış – yazık..
– Filmin en saçma olayı ise o kızcağizin (Rey?!) ışık hızıyla herşeyi becerebiliyor olmasıydı.. Yani koskoca Anakin o kadar yetenek ve disiplinli çalışmaya rağmen bunalıma girip ‘Beni bi türlü mastır yapmadılar’ deyü iki bölüm sonunda Darth Vader oluyor.. Keza Luke o kadar ders alıyor Obi Wan Kenobi ve Yoda’dan da hala bi Jedi olamıyor.. Bu kız ‘Hop’ diyor Millenium Falcon’a ters parendeler attırıyor, ‘Hop’ diyor ışın kılıcıyla mucizeler yaratıyor.. Yani bence biraz Star Wars zamanlamasının ve gelişim hızının içine etmişler.. Saçma olmuş..
– Peki iyi şeyler yok muydu: Bence BB-8’in R2D2’nun hayranı ve fanı olması muhteşem bir fikir..
Netice itibariyle filmi yine androidler kurtarmış – mühendisler sağolsun.. 🙂
024/02/2014 Tugrul baslamasin lütfen!
Yine uzunca bir sürenin ardindan Istanbul’umuzun güzide tiyatrolarindan birine gittim.
Oyunun adi “Kücük”.
Konusu aslinda bilindik..
Aileleri tarafindan yeterince ilgi / sevgi / saygi / vs. görememis olmalari gereken birtakim gencler bir hayat kadini üzerinde korku deneyi yapmaya karar verirler.
Ancak deney yapmaya karar veren gencler kendi deneylerinin birer objesi haline dönüsürler.
Belki de aralarindaki en kendine odakli olani en vahsilerine dönüsür – en psikopati da en korkagina – gercek hayatin bir yansimasi anlayacaginiz.
Gazdan Adamlarin “Acimadi ki!” diye bagiran civcivlerin kafasina cekic indirdigi bir cografyada bu tür deneylerin gercek hayatta yasanmamasi icin bir sebep göremiyorum aslinda ben…
Siddetin normallestigi bir tarihsel sürecten geciyoruz..
Siddetin birer parcasiyiz hepimiz aslinda – uygulayan veya uygulanan olarak…
Bu noktada imaj odakli barbilerin sirf merakindan birilerini sislemesi, Istanbul Bogazi’nda bir kayinpederin yürüyüs yapan kurumsal kimlikli gelinini kocasinin gözü önünde delik desik etmesi kadar normal degil mi aslinda?!
Insan hangisi gercek oyun – hangisi gercek karistiriyor birbirine…
Biraz “The Cabin in the Woods” tadinda bol bol kan fiskirmali, hersey önünüzde olup bittigi icin “Yettim bacim!” diye bagirarak zavalli fahiseyi kurtarma hissiyatli sade ve etkileyici bir oyun “Kücük”.
Eger görmediyseniz görün derim – nitekim Ikinci Kat Oyunculari’nin diger oyunlarini merakla bekliyoruz…
Bu arada aklimdayken: Ikinci Kat Karaköy’deki yeni yerinde artik – sakin Beyoglu’nda aramayin bosu bosuna..
Adres: ikincikat-karaköy: Emekyemez Mah. Sarı Zeybek Sok. Demirci Fettah Çıkmazı No:2 Kat:2 KARAKÖY-BEYOĞLU
* Taksim’den gelmek isteyenlere: Taksim’den Karaköy’e inen TÜNEL’e bindiğinizde Karaköy’de inip çıkıştan sağa döneceksiniz. Cadde boyunca yürüdükten sonra sağ tarafınızda İş Bankası Arap Camii Şubesi’nin bulunduğu köşeden içeri gireceksiniz. İkinci soldaki sokakta ikincikat-karaköy’ü bulabilirsiniz.
* Başka nasıl gelirim: Vapur-motor iskelesi veya tramvaydan Karaköy durağında indiğinizde Perşembe Pazarı tarafına yöneleceksiniz. Cadde boyunca yürüdükten sonra sağ tarafınızda İş Bankası Arap Camii Şubesi’nin bulunduğu köşeden içeri gireceksiniz. İkinci soldaki sokakta ikincikat-karaköy’ü bulabilirsiniz.
“KÜCÜK”
yazan: Sami Berat Marçali
yöneten-konsept: Eyüp Emre Uçaray
yrd. yönetmen: Neslihan Arslan
oynayanlar: Baris Gönenen, Veda Yurtsever Ipek, Memetcan Diper, Esme Madra, Tugçe Altug
dramaturgi: Meltem Özkeklik
reji asistani: Inci Sefa Cingöz
dekor: Alev Topal
isik: Erkan Kolçak Köstendil
müzik: Dogacan Oflas, Onur Antik, Deniz Özen
teknik uygulama: Ece Bengisu Erk
fotograf- afis: Gizem Bentürk, Ahmet Alp Babür
video: Eli Kasavi
süre: 80′
024/01/2014 Müsteri baskisindan yilip da “Aaahh, nerede o eskinin relaxed dönemleri!” diyenlere ithaf olunur….
Müsterilerine birsey satmaya calisanlarin en cok yakindiklari durum, aylar boyunca pazarlik edilip siparisin bir türlü verilmemesi – ama siparis verildikten sonra da, üc aylik bir isin tesliminin iki haftada yapilmasinin beklenmesidir.
Ben bu duruma “Kararsiz müsteri sizofrenisi” adini taktim. 🙂
Ben dahil bircok insanda oldugunu düsünüyorum bu paradoksal düsünme tarzinin!
Ve bugün ögrendim ki bu 20-21nci yüzyil insanlarina has bir durum degilmis…
Meger teee eski Misir’da bile bu durum gayet normalmis..
Alin size ispati.
Adamlar bunu iyi ki cizmisler – binlerce yil sonraki biz zavalli calisanlara ibret olsun..
Demek ki ücbin sene evvel yasamis olsaydik da sizofren müsteriler bizi sinir etmeye devam edeceklermis megerse! 🙂
Bu arada: hiyerogliflerin tercümesi bana ait degildir – uzmanina aittir! 🙂
Kaynak:http://brandharder.de/2013/05/23/agyptisch-fur-asap/