Nihayet vuslat sevgili okuyucularim. Nefis bir mevsimde Istanbul’a gelmeyi basardim. Hava ne cok sicak ne de soguk, tam kivaminda. Mont tisört havasi, arada bir yagmur ciseliyor, akabinde mükemmel bir günes.. Daha ne ister su sepet gönlüm hayattan.. 🙂
Ne isteri var mi, tabii ki yemek-icmek ister… Bu yazimda bu seferki Istanbul seferimde yeni kesfettigim, ya da bilip de gidememis oldugum, ama nihayet tesrif edebildigim iki mekandan bahsedecegim: Les Ottomans’in yaninda acilan Bistro Funfatale ve Arnavutköy Spor Kulübü’nün yanindaki Rago’nun Yeri…
Ben Osmanli bir sepetimdir.. Tüm dostlarim bu özelligimi bilirler ve özellikle Avrupa-Amerika sevdalisi olanlar, benim Ulus-Etiler hattindaki Meksika, Italyan vs. mutfaklarinda köfte pilav ismarlamami esefle kinarlar. 🙂
Ama ne yapayim, ben böyleyim iste.. Funfatale Bistro’ya yine böyle bir senaryo ile gittim kafamda.. Yanimdaki can dostlarim bitakim Avrupa yemekleri ismarlayacaklar, ben de köfte pilav hayali kurarak bogaza bakip ic gecirecegim endisesi ile..
Funfatale cok güzel bir mekan. Iceriye girerken nefret edilesi tiki bir mekana gidiyormus hissi yasatmiyor insana.. Ama icerideki insanlar kaliteli, servis gayet düzgün, dekorasyon keyifli ve bogaz her zamanki gibi muhtesem! 🙂
Müzik tam benim tarzim.. 70’ler gibi, nasil desem, ambiente gibi baymiyor ama elektronik, velhasil ortama uymus.. Biraz sesi yüksek geldi en basta, ama insan zamanla alisiyor.. Keyfimiz yerine geliyor.. 🙂
Simdi Bogaz’da oturup gönlünüzü doyurabilirsiniz ama is karin doyurmaya gelince genelde her yerde sonuc iyi cikmayabiliyor.. Dedigim gibi, olay benim özelimde Osmanli mutfaginda bitiyor.. Elime heyecanla aldim menüyü ve o da ne: Kuzu incik, yaninda begendi… Yanina da güzel bir “Sevilen 900 Petit Verdot”. (Sanirim üzümleri 900 metre civari yetistigi icin vermisler bu ismi saraplarina. Aslen Ispanya kökenli benim bildigim, ama bizimkiler de kivirmislar valla, bravo. :))
Diger vatandaslar pizza ismarladilar.. Merakla bekliyoruz ne gelecek diye.. Arada terasa ciktik birer sigara icmeye. Teras da komple cam cevrili ve kapali gibi.. Nefis manzaranin keyfini doyasiya cikarabiliyorsunuz.. Rüzgar filan etkilemiyor. Mekanin isletmecisi Didem Hanim’in deyimiyle “Cok cozy!”
En cok alti tekerlekli bitki duvari hosuma gitti. Istediginiz gibi ittirebiliyorsunuz. Ama sanki bitkilerin, sarmasiklarin sardigi bir duvar gibi duruyor. O da Didem Hanim’in fikriymis..
Derken geldi hepimizin yemekleri.. Aman yarabbi o ne kuzu inciktir, pamuk gibi ve inanilmaz lezzetli, begendinin de icine dalmak istiyorum… Tek kelime ile harika.. Arkadaslarim da pizzalarindan pek memnun kaldilar.. Sarap iyi.. Kahve iyi.. Yalniz tatli menüsü biraz zayif kalmis.. Sütlü biseyler eksik sanki…
Fiyatlara gelince.. Benim gibi “ciddi” yemek + sarap takilacaksaniz 100-120 TL, yok pizza + bira gibi daha hafif modda olacaksaniz 50-70 TL gibi cikiyorsunuz.. Bence son derece uygun bir fiyat.. Umarim yemeklerin kalitesinde bir düsme olmaz…
Diger bahsetmek istedigim yeri bana bir arkadasim tavsiye etmisti de yerini birtürlü hatirlayamiyordum. Arnavutköy’ün bir yerindeydi ama neresindeydi filan derken bulduk. Sahilden Arnavutköy’e dogru girince Belediye Tesisleri’ni (hani su ilahi esliginde balik yenen yeri :)) ve karakolu geciyorsunuz. Ilk saga sapiyorsunuz, hatta sokakta taksi duragi filan var. Yolun sonunda solda spor kulübü var. Onun yaninda: Rago’nun yeri..
Kücük temiz bir mekan.. Masalar temiz.. Baktik bir kösede Ozan Dogulu oturuyordu arkadaslariyla.. Diger masada tee 70’lerden baslayip sampiyonlar liginde biten bir sohbet.. Sanki bir dernek lokalinde gibiyiz.. Ama servis gayet iyi.. Hele de mezeler.. Gayet güzel Ege ve Kibris otlarindan tutun, börülce, roka-domates salatasi, patlican közleme, karides böregi, pavurya, havuc tarama.. Velhasil tüm temel mezelerle donattik masayi. Bir de büyük söyledik.. Arka planda müzik Zeki Müren kivaminda sürüyor… Oooh, keyfimiz yerinde… 🙂
Derken balik faslina gecelim dedik; dil ve cipura vardi. Dilin hem tavasi hem izgarasi gayet iyi idi, cipura da öyle.. Ardindan bir de meyva tabagi ve sonra asil bomba: Laz suflesi..
Mekanin isletmecisi Ragip Bey anlatti, kendi kesfiymis. Cikolata, tahin, keciboynuzu pekmezi, kabartma tozu ve tereyagi ile hazirlaniyor. Masaya gelen suflenin bir damlasi bile kalmadi geriye. Tabagin kenarina akmis kisimlari bile kazidik ve yedik. Inanilmazdi.. 🙂
Sonra gelsin kahveler ve hesap: adam basi 60-65 TL ödedik. Bence son derece uygun bir fiyat.. Bir tek kredi kartlarini yan taraftan cektirdikleri icin ödeme islemi biraz uzun sürüyor… Biz de tanimasak, tavsiye ile gelmis olmasak tedirgin olurduk..
Sanirim yakinda kendilerine bir pos makinasi almak zorunda kalacaklar.. Cünkü böyle keyifli mekanlar Istanbul’da cabuk taninir netekim.. 🙂