BascatLes temps sont mauvais, attention à vos fesses sepsepet

1 The meaning of “my” life…

sepsepet to Message in a bottle @ 22:50  

Wird mal wieder Zeit, daß ich mich der deutschen Sprache bediene…

Vielleicht ist es auch wieder mal soweit, dass ich mich meiner deutschen Seite widme.. Mal ein wenig weg von dem ganzen türkischen Denken und Handeln…

Heute könnte ein neuer Anfang sein.. Vielleicht beginnt gerade jetzt der Abschnitt in meinem Leben, wo ich neue Entscheidungen treffen sollte. Ein Abschnitt, wo ich mal den Ist-Zustand meines Lebens analysieren und neue Soll-Zustände definieren soll. Nach der Definition kommt dann die Initialisierung. Meistens zumindest. Oder mit anderen Worten ausgedrückt: So sollte es dann kommen..

Ich muss gestehen, dass ich viel in meinem Leben erlebt habe. Ich verwende hier mit Absicht nicht das Wörtchen “durchgemacht”, denn alles was ich tat und sämtliche Konsequenzen, waren meine Entscheidungen. (Auch die aus dem Bauch waren meine!) Also sind diese “Erlebnisse” eigentlich nur weitere Schätze gewesen, an denen ich mich auf die eine oder andere Art bereichert habe..

(Was für ein Klischee, sagt nun der “noch” lesende Besucher dieses Blogs. Ja ich weiß, aber Klischees sind nun mal manchmal sehr hilfreich, weil Sie eben weitere Erklärungen vermeiden lassen.)

Nun beginnt irgendwie (und ich benutze wieder bewußt dieses Wörtchen “irgendwie”, weil ich das “wie” nicht wirklich erklären kann..) ein neuer Abschnitt. Ich werde mich mal unter die Lupe nehmen. Einfach mal mir etwas zuhören.. Keine so schlechte Idee.

Ein ehrgeiziger Mensch war ich stets gewesen. Daran hat sich leider (oder zum Glück) noch nichts geändert. Ich möchte alles im Leben ausprobieren. Alles was das Leben nun mal hergibt. Und mit voller Wucht am Besten, denn das erspart viel Zeit. Zeit, die man in neue Abenteuer oder Experimente investieren kann.

Zeit ist das wichtigste im Leben. Das wird einem allerdings erst dann bewusst, wenn man merkt, dass eine Menge von Zeit bereits vorbei gegangen ist. Zeit ist etwas, was man nicht neu generieren kann. Und das schlimmste an Zeit ist, dass man sie nie unter Kontrolle hat. Man weiß nicht wie viel Zeit man noch hat. Also sollte sie das wichtigste, ja sogar das einzige Maß aller Dinge sein. Etwas was man nicht nachkaufen oder nachtanken kann. Ich habe die letzten paar Jahre versucht, die schlecht investierte Zeit in meinem Leben nachzuleben. Eine Weile habe ich es sogar geschafft – dachte ich zumindest.

Jetzt stellt sich heraus, dass es sehr anstrengend ist eine verlorene Zeit nachzuholen indem man einen weiteren Zeitabschnitt schneller zu durchleben versucht. Fazit: Zeit lässt sich nicht “zippen”. Man sollte sie also genussvoll durchleben. Wieder was neues gelernt. 🙂

Nun versuche ich seit einem knappen Jahr meine Zeit normal zu durchleben. Keine Hektik, weniger Stress ist mein Motto.. Aber da taucht schon ein weiteres Problemchen auf: Wenn man jahrelang komprimierungsoptimierte Zeitausgaben hatte, hat man in einem “langsamer” ablaufenden Zeitabschnitt eine Art von Zeitüberfluss. Zeitüberfluss ist gefährlich stelle ich nun fest. Denn wenn man keine Soll-Zustände oder “Zeitkonten” für Zeitüberfluss definiert hat, dann hat man den Zustand der Langeweile. Und das kann dazu führen, dass man sich selbst verfremdet.

Bei Google gefragt und auf dieser Seite gelandet... :)

Bei Google gefragt und auf dieser Seite gelandet... 🙂

Genau in solchen langweiligen Momenten, denken Leute wie ich wieder Mal über den “Sinn des Lebens” nach.. Und treffen viele viele Entscheidungen, um wieder ihrem Leben einen Sinn zu geben. Andere finden keinen Sinn mehr im Leben und hören einfach auf zu leben. Gott sei dank, habe ich mittlerweile so vieles erlebt im Leben, dass ich weiss, dass mein Leben mir noch zu viel zu bieten hat. Höchstwahrscheinlich werde ich nicht alles durchleben können, aber wie gesagt: Ich werde das Beste daraus machen.

Nun, nach so vielem Gelaber sollte ich dem Leser doch irgendwas mitgeben können, oder? Weit gefehlt!

So egoistisch ich bin, werde ich euch keine großen Ziele mitgeben, oder neue Lebensperspektiven. Wenn ich für mich welche finden sollte (und die finde ich fast jeden Tag), behalte ich diese für mich.

Nur eins werde ich euch sagen: Weiterleben!

Denn ich glaube das ist der Sinn des Lebens.. 🙂

Für die Spannung sorgt dann das Leben selbst, denn selbst bei grösster Langeweile, sorgen wir doch dafür, dass wir ständig Stress haben… 🙂

Oder mit anderen Worten: “Keep walking…”

[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=4Eco3mb72kc[/youtube]

Click here for English......

0 Sorun karda degil, arkadaki manzarada… :)

sepsepet to Sepet @ 10:56  

Bu sene kis bir türlü bitmek bilmedi!! Ooooffff, offff! 🙁

Artik Orta Avrupa miskin populasyonu – ki kendileri kayak kizak bagimlisidirlar, ve her haftasonu soguz beyaz buz kütlelerine ulasabilmek icin her türlü araba kazasini riske edebilirler – dahi “Yeter artikin, yaz isterüüüz!” diye isyan bayragini cekmekteler..

Türk milletinin gurbetteki temsilcisi olaraktan “Biz demistik!” özgüveni ile bunlari seyredip cigaramizdan nefes üzerine nefes cekerken, birden beynimizde bir flash patladi, jeton düstü ve buz kütlelerinin ardindaki gercegi apacik görüverdik!

Sorun kesinlikle soguk, kar, buz degil…

Sorun kesinlikle bu kar-buz gercekliginin etrafindaki nesnel ortam, sevgili okuyucularim ve fanatiklerim..

Fazla söze gerek yok.. Asagidaki iki nesnel ortama baktiginizda sorun apacik gözler önüne seriliyor…

Rakinizi nerede icmek isterdiniz??? 🙂 Hayatimizin temel sorusu iste bu!!!

Saygilar, sevgiler… 🙂

Raki bu manzaraya mi daha uyuyor dersiniz? Cevap: Noooooooooooooo!

Raki bu manzaraya mi daha uyuyor dersiniz? Cevap: Noooooooooooooo!

Ya da böyle mi olmali? Cevap: Bir gün mutlaka!!!!!!!!!!

Ya da böyle mi olmali? Cevap: Bir gün mutlaka!!!!!!!!!!

Click here for English......
Telefondaki Amsterdam'li "o" mechul kadin: "Evet, Esra'ya herşeyi ben yaptım!"

Telefondaki Amsterdam'li "o" mechul kadin: "Evet, Esra'ya herşeyi ben yaptım!"

Click here for English......
Esra Erol: "Ayy, şeyime bişey mi kaçtı!?"

Esra Erol: "Ayy, şeyime bişey mi kaçtı!?"

Click here for English......

Hic unutmam The Joshua Tree’yi ilk dinleyisimi.. Oldukca genctim, bunalimliydim ve en yakin arkadaslarimdan birisinin basina feleket bir olay gelmisti…

Belki de bütün bu travmalari üstüste yasadigim bir yilda bu albümü dinlemis olmamdan midir bilemem, cok cok begenmeme ragmen U2 ile aram hic düzelemedi… Herhangi bir U2 albümünü arka arkaya iki kez dinlemeyi basaramadim bir türlü…

Taa ki Bono bir gün “The Million Dollar Hotel” soundtrack albümünü piyasaya cikarana dek.. Itiraz edenleriniz illa ki olacaktir, lakin bence bu albüm U2 ile baglantili sayabilecegim en harikulade seydir… Haftalarca durmadan dinleyebilirim bu albümü..

Sanirim “The Million Dollar Hotel”  benim icin hem asiri derecede seksi, hem de icmeden uyusturucu kullanmis etkisi yaratan bi seyleri simgeliyor. Allah bütün sanatcilara hayatlarinda bir defa olsun böyle birseyi yaratmayi nasip eylesin.. Amin!

Simdi yillarca politik nedenlerden dolayi Türkiye’ye gicik olan ve bu nedenle Türkler’e konser vermeyi reddeden bu sözümona demokrat ve bok gibi para kazanan grubun, birdenbire niye Istanbul’a gelmeye karar verdigini acikcasi cok merak ediyorum..

Safkan bir paranoyak Türk olarak “Bu isin icündeeee bir is var!” dememek mümkün degil..

Soda for the awakened, lemon for the fallen in a faint. (TR: Ayilana gazozzz, bayilana limonnn...)

Soda for the awakened, lemon for the fallen in a faint. (TR: Ayilana gazozzz, bayilana limonnn...)

Cok merak ediyorum dedim ya… Alin size bir deneme:

Mesela U2 sahneye ciksa ve tam “With or without youu” diye cigirirkene sari-kirmizi-yesil isik effektleriyle kombine bir takim patlama sesleri duyulsa arka planda, acep seyirciler ne yapar, ne tepki verir?

Veya Bono sahneden “Long live the guerilla war!” gibilerinden bagirsa neler olur?

Bence bunlar hayal degil… Ve en kötüsü, bunlari yaptiklarinda yanlarina da kalabilecektir icabinda… Ne de olsa süper yalaka bir yanimiz da vardir Türkler olarak.. Hele de bati dünyasina karsi..

Her ihtimale karsi düsünüp karar verdim..

Sanirim ben parama kiyip bu konsere gidecegim..

Ve eger böyle biseyler dönerse sahnede, tek basima da olsa “Fuck u too!” diye aniracagim!!! Homur!

Click here for English......

Hülya önemli bir toplumsal soruyu soruyor: Ahlak kimin ahlaki? Cevap: Elbette Esra Erol'un ahlaki olmasa gerek...

Cevap: Olur olur, bal gibi olur... :) </br>Zaten olmadigini kim söyledi?!

Cevap: Olur olur, bal gibi olur... 🙂 Zaten olmadigini kim söyledi?!

Cevap: Yok be anacigim, dogustan da oluuur, sonradan da cikabilir... Hatta en bi su katilmamis olanlari da, ibnelere küfredenleridir... 🙂

Hülya: "Beni aydinlattiginiz icin Allah sizden razi olsun, sayin Sepet..." </br>Cevap: "N'reca ederim, n'herzaman yeniden.. N'saygilarrrr..."

Hülya: "Beni aydinlattiginiz icin Allah sizden razi olsun, sayin Sepet..." Cevap: "N'reca ederim, n'herzaman yeniden.. N'saygilarrrr..."

Click here for English......

0 Istanbul’da bahar ayi, gevşer gönül yayi

sepsepet to Sepet @ 12:57  

Mutluluk hayattaki keyifli anlarin toplamidir diyor ve sizi manzarayla başbaşa birakiyorum.. 🙂

Click here for English......

0 Gözler, gözler, gözzzzlerrrrr….

sepsepet to Sepet @ 09:44  

Gözlerin aslinda insandaki bes duyu organindan biri olmalari itibariyle kulak, burun, deri ve dil kategorisinde degerlendirilmesi gereklidir. Ancak kazin ayagi öyle degil. Özellikle de biz Türk milletinin gözlerle ilgili ciddi ve binlerce yildan beri süregelen bir takintisi var.

En somut örnegi nazar boncugu olayi. Kimileri Hacli Seferleri’nde gelen mavi gözlü Avrupa’lilara dayandirir kökünü, baskalari da baska seylere. Sonuc olarak gözlere korku ve ask karisimi duygularla yaklasiriz.

Hele bir de son dönem ezoterik inanis modasinin etkisinde, bir de ücüncü göz olayi cikti piyasaya. Simdi iddialara göre bu ücüncü göz diger ikisinin göremediklerini de görebiliyormus. Hatta bu gözün aktive edilmesinin kullanim kilavuzunu da siz degerli okuyucularim icin arastirdim ve de buldum:

1- Golden Triangle enerjisine insiye edileceksiniz ve bu enerji sistemini kullanmayı öğreneceksiniz.
2- Kristallerle üçüncü göz aktivasyon çalışması yapmayı öğreneceksiniz ve bu amaçla üzerinizde çalışmalar yapılacak.
3- Üçüncü gözünüzdeki negatif blokajlar tespit edilecek ve bunları kaldırmak için özel bir çalışma yapılacak.
4- Üçüncü göz aktivasyon meditasyonunu öğreneceksiniz.
5- Üçüncü gözünüzü aktif hale getirmek için özel bir enerji çalışması yapılacak
.

Klasik bir ücüncü göz resmi...

Klasik bir ücüncü göz resmi...

Oysa bence bu kadar ugrasmaya gerek yok (zaten de bi bok anlamadim ben bu tariften)! Cevrenizde bu isin profesörü mertebesine erismis insanlara bakip cok daha cabuk neticeye varabilirsiniz. Örnek mi vereyim:

Yani simdi mesela annemi düsünüyorum. Biseye kafasi atinca evlatlarina öyle bir bakar ki, o ücüncü gözü yanindaki dördüncü ila ondördüncü gözlerle beraber aynen görür ve kacacak yer ararsiniz.

Ayni sey sevgilim icin de gecerli.

Sevgilim kizinca bakislariyla sizi bildiginiz hastanelik edebilir. Lakin böyle asabi anlarinda sirf bir gözden ibaret kalan sevgilime bu da yetmediginden midir nedir, gözleri siddetli bir ses efektiyle de destekleyerek sizi ezer ve de gecer.

Burada siddetle ifade etmek isterim ki, elbette bunlari asla bana yapmaz. Genelde trafikte filan yapar. 🙂

Simdi bugünkü Hürriyet gazetesinde bu göz olayina iliskin bir haber okudum. Japonlar yeni bir cep telefonu icat etmisler. Bu telefonun kulakligini kulaginiza taktiginizda, telefonu göz hareketleriyle idare edebiliyormussunuz.. Cok enteresan..

Demek ki kulaklarla gözler arasinda bu güne dek bilmedigimiz bir dogrudan baglanti varmis!! 🙂

Aslinda bunu önceden de tahmin edebilmek mümkündü tabii.. Mesela annem bir düzine gözüyle agziniza sicarken kulaklari da bisey duymaz. Dolayisiyla o anda kendisiyle konusmak bosuna bir cabalayistir.

Ya da sevgilim ayni göz-kulak relasyonundan dolayi sinirlendiginde “Aaa, kimse beni duymuyorrr!” deyip de gökkubbeye haykiriyor olabilir..

Gözler kararinca kulaklarda baslar bir isitme zayifligi...

Gözler kararinca kulaklarda baslar bir isitme zayifligi...

Sonuc itibariyle ben düsündüm, tasindim ve bu gözlerle cisimleri idare edebilme olayinin, hayatin baska alanlarina da uygulanabilir ve hatta uygulanmasi gerekli cok faydali bir is olduguna karar verdim…

Alin size bir kac örnek:

– Gözlerle camasir yikamak, ütü yapmak, bulasik makinasini doldurmak ve de bosaltmak…

– Gözlerle patronunuzdan zam istemek ve hatta bu zammi otomatige baglamak…

– Gözlerle kapiciya kaloriferin hava sicak degil soguk oldugunda yakilmasi gerektigini nihayet kavratmak..

– Gözlerle market alisverisi yapip, bu alisverisi eve getirip, bir de yerlestirip, akabinde de bisürü raki balik sofrasi hazirlamak.

– Gözlerle Orta Avrupa miskin popülasyonunu Istanbul’lu ruh haline dönüstürmek ve böylelikle biraz sosyallestirmek…

– Gözlerle diger gözlerin dogru görmesini saglamak..

– Gözlerle bir gecede 25 orgazm yasamak..

Eger sizlerin de bu konuda fikirleriniz varsa lütfen yazin.

Bekliyorum, saygilar sunuyorum…. 🙂

Click here for English......

Cok ilginc bu Orta Avrupa’nin gece hayati…

Ne zaman bi müşteriye gitsem, yeniden farkediyorum bunu.

Yani akşam 6-7 gibi adamlar kümeslerine çekilip, gerçek bir aile hayati yaşiyorlar… 🙂

Saat 10’a dek TV seyredip, akabinde misyoner pozisyonunda işlerini halledip, küt diye uyuyorlar…

Sonra da boşanma oranlarinin yükselmekte oldugunu şaşkinlik ve dehşetle tesbit edip, suçu sarişin hatunlarini ayartan Türkler’e atiyorlar!

Siz bu kadar zombiyseniz, bizim mi suçumuz gardaş?! 🙂

Bu pozisyon tüm dertlerin anasi yani!

Click here for English......

Hic unutmam, yaklasik bir 15-20 sene oluyordur, Türkcell bir reklam yaptiydi. Reklamda sagir dilsiz bir genc sevgilisiyle cep telefonu vasitasiyla haberlesiyordu: kisa mesaj Türkiye’ye iste böyle tanitildi!

Kisa mesaj, yada bilindik ismiyle SMS baska yazili dijital iletisim araclari tarafindan takip edildi: msn, icq, skype, gtalk, facebook falan filan.. Artik millet iPhone’nuna chat programi yükleyip öyle takiliyor.

Zamanla millet uzun uzun derdini anlatmaktan bikti ve zaten kisa olan mesajlar daha da kisalmaya basladi: kisaltmalar iletisim kültürümüzün bir parcasiydi artik..

Olay son derece basit… Mesela “Tesekkür ederim” yerine tskkr filan gibi biseyler yaziyosunuz herkes anliyo. En komigi de annem.. Kendisi orta yasini bir hayli asmisken, bir gün “Bilgisayar isterim..” diye tutturdu.. Acikcasi daktilo bile kullanmamis bir kisi olarak bu ilgisini gelip gecici heves kategorisinde degerlendirdim.. Nihayet bir laptopu oldugunda gözleri parliyordu.. Laptopu mail, chat, internet oyun siteleri, facebook vs. tüm özellikleriyle kullanmayi ögrenmesi en fazla iki hafta sürdü!

Simdi aksamlari anneme chatle mesaj atiyorum: “Canim nasilsin?”

Cevap: “Iyi, nbr” (Yani: Sagol bir tanem iyiyim, sen nasilsin?)

Ben: “Sen galiba yine chattesin baskasiyla.”

Cevap: “Evt” (Yani: Evet öyle.)

Ben: “Bn yrgnm, ytcgim.” (Yani: Eh o halde ben de yorgunum zaten, yatayim bari..)

Ve bu yazdiklarimi anlayan annem, bi de fiyakali cevap yaziyor: “Tmm, mucx” (Yani: Tamam bir tanem, cok öpüyorum seni!)

……………..

Yani annecigim bile olayin kisaltma yönüne bu denli sarmissa, yapacak bisey kalmamis demektir..

Artik tüm dünya dijital yöntemlerle haberlesiyor! Al iste bu da hintli nine!

Artik tüm dünya dijital yöntemlerle haberlesiyor! Al iste bu da hintli nine!

Ben de düsündüm siz sevgili okuyucularima popüler kisaltmalardan (Türkce ve de Ingilizce) bir derleme sunayim dedim..

nbr: Ne haber

mrb: Merhaba

tmm: Tamam

slm: Selam (veya salam?!)

tskr: Tesekkürler

ss: Seni seviyorum

scs: Seni cok seviyorum

scö: Seni cok özledim

Degisik versionlari bu kisaltmaya sinirsiz bir kullanim alani sundugu icin benim favorim bu sonuncusu!

sg (version 1): Sıkıldım gir

sg (version 2): Sıkıldım git

sg (version 3): Saglıcakla git

sg (version 4): Saunaya gelsene

sg (version 5): Sinemaya gidelim

sg (version XXX): Siktir git (DIKKAT: Genelde bu sonuncusu kastedilmis olsa bile sonradan ilk 5 versiondan birinin kastedildigi iddia edilir! :))

Kisalta kisalta bitirmisiz! Haberimiz yokmus!

Kisalta kisalta bitirmisiz! Haberimiz yokmus!

Click here for English......