BascatLes temps sont mauvais, attention à vos fesses sepsepet

Bugün sevgilimle uzunca bi telefon görüsmesi yaptim.. Bizimki yine isten ve icinde calisarak para kazanmak zorunda oldugu anlamsizliktan bunalmis bir haldeydi.. Derken birden kendisini Peter Pan’a benzetti… Ben de inanin hic öyle masal filan bilmem… Cocuklugumda bizimkiler bana Dede Korkut, Ergenekon filan okuturlardi, dolayisiyla Peter Pan hakkinda bildigim tek sey yesil ve ucuyor olmasi… Bu bilgimi sevgilime aktardigimda bana “Sen de degisik bir Pan’sin zaten” dedi.

Peter Pan'in 1915 baskisinin kapagi..

Peter Pan'in 1915 baskisinin kapagi..

Bunun üzerine bugün kendimi Peter Pan kültürüne adadim. Ve ögrendim ki Peter-Pan-Sendromu denilen bir hastalik tablosu bile varmis… 🙂

Bu hastalik tablosunda alti tipik belirti görülüyormus. Sizlerle bunlari paylasmak istedim.

Iste bilmeyenler icin tipta “Peter Pan” (Vikipedi’den alintilar):

Bu sendrom en çok olgun yaşta beliriyor (sosyal görevleri olduğu andan itibaren). En çok bekar insanlarda görülüyor. Küçüklükte yasanan, annenin baskısı ve babanın otoritesizliğinden kaynaklanıyor.

Nasil, kendinizi görmeye basladiniz mi yavas yavas? Devam ediyoruz:

Bu sendrom ayrı yasamsal dönemlere ayrılıyor:

  • 10-15 yaş arası: Cocuk dış dünya ile bağlantısını, korku yüzünden, koparmaya çalışiyor. Görevlerinden kaçıyor ve yalnız kalıyor.
  • 16-22 yaş arası: Kendini beğenme ve maçoluk hissediliyor.
  • 23-25 yaş arası: Hayattan mutsuzluk ve rahatsızlık hissediliyor.
  • 26-30 yaş arası: Sendrom ilerliyor ve durum daha vahim oluyor.
  • 45 yaşından itibaren: Tekrardan çocuk olmaya çalışılıyor ve istenilmeyen hayat modundan uzaklaşılıyor.

    Neyse ki Vikipedi’nin ecnebicesi de var da Peter Pan Sendromu’nun 6 kardinal belitisini buradan kabaca ögrenebiliyoruz:

    • Sorumsuzluk: Ödevlerden kacma, kurallara uymama, islerin hep ileriye ertelenmesi, eglence düskünlügü ve özdisiplinden kacis, basarisizliklarin sucunun hep baska yerlede aranmasi, genis hayalgücü sonucu hayalle gercegin ayrimina varilamamasi.
    • Korku: Anne-babaya karsi bir sucluluk duygusunun gelistirilmesi, zamanla duygusal körlesmeye yol acar.
    • Yalnizlik: Baba tarafindan reddedilmis olma duygusu neticesinde arkadas edinmeye asiri meyil. Ancak bu arkadas edinme de genelde sinirli kalir ve bazi ahbap gruplarina uyum saglanarak bu eksiklik kompanse edilir.
    • Seksüel rollerde karisiklik: Seksüel dürtü ve sevilme istegi cabuk iliskilere girilmesine neden olur. Öte yandan kendine ve karsi tarafa güvensizlikler, böbürlenme ve macho davranis sekilleri saglam bir partnerligin kurulmasini engeller. Eger karsi taraf asiri sahip cikarsa iliski devam eder.
    • Narsizm: Kendine asik olma ve mükemmelliyetcilik egilimi.
    • Sovenizm: Kücümseyici seksist yaklasimlari vardir.

    Simdi bütün bunlari okuduktan sonra aklima bir fikra geldi. Peter Pan konusuna bakisima aciklik kazandirmasi acisindan anlatmak durumundayim…

    Bilenler bilir, Avrupa ülkelerinde radyoda trafik kanallari vardir, kazalarin filan aninda haber verildigi…

    Sepet’in teki arabasinda gidiyomus birden radyodan anons yapmislar: “Dikkat! Otobanda ters yönde seyreden bir arac vardir, sagdan gidiniz!” diye. Sepet homurdanmis: “Ne bir tanesi, hepsi psikopat Allahima!”

    Sevgilim seni cok seviyorum, gel beraber Never Never Never Land‘a ucalim…

    Not: Bu arada Peter-Pan-Sendromu %90 erkeklerde görülen bir sendrommus. Ilginize ve bilginize… 🙂

    Click here for English......

    Simdi “Daha evvel mutsuz muydun?” sorusunu soranlar olacaktir kesinlikle.. Onlara cevabim: Hayir mutsuz degildim. Ama mutlu olma durumunun karsiti bence mutsuz olmak da degildir…

    Arada bir de kimilerinin ehven-i ser, nötr gibi kelimelerle tanimladigi ruh halleri var. Simdi benim aldigim karar grilerin degisik tonlarini yasamaktan vazgecme karari, yani artik beyaz olacagim, mutlu olacagim… Gri yillarimi geride birakmaya karar verdim…

    Aslinda mutlu olmaya karar verince insan gercekten de aramaya basliyor, hayatta beni mutlu edebilecek neler var bakalim diye…

    Mesela kimileri icin maddi imkanlardir, diplomadir, iste basaridir, evde esinin, cocuklarinin, sevgilisinin, ailesinin kendisini bekliyor olmasidir…

    Baskalari icin günesin yüzünü isitmasi, evde kafayi dinlemek, denizin dalga sesleri, arabanin motor sesi, dinlenen bir sarki, tokusturulan bir kadeh, gecirilen bir botoks tedavisi, icilen bir tavsan kani cay ve/veya gidilen bir seks fuaridir. 🙂

    Sonucta hayatta bizi mutlu edebilecek seyler dünya nüfusundan daha fazla…

    Ben de iste bu hafta, hayatta beni mutlu edecegine kendimi obsesif sekilde inandirdigim seylere kavusmayi aslinda belki de hic istemedigimi idrak ettim ve öylesine karar verdim mutlu olmaya..

    Nasil ama?! Kendimi kandiriyor da degilim üstelik..

    Aslina bakarsaniz herseyim var:

    Iyi kazaniyor ve iyi yasiyorum, kariyerim yerinde, süper (ve bana asik) bi sevgilim var, sagligim gayet iyi, havaliyim, hosum, egitimliyim, üstelik kafam da calisiyor…

    Ailem dostlarim beni cidden cok severler ve cok saglam dostlarim vardir.. (Muck hepinize. :))

    Yapmayi istedigim tüm mesleklerde (10’dan fazladir herhalde…) deneyim yasadim… Hayatini yazsan bestseller olur diyen bisürü tanidigim var, ama cogu tanidigim da hayatimin ayrintilarini bilmez… (Böylesi daha iyi…) 🙂

    Yani insan hayatta daha baska ne isteyebilir ki? Bilemiyorum. Belki de bu bilmemenin getirdigi bir grilik yasadigim. Acaba daha nasil “up” olabilirim hirsi ve endisesi galiba… Nam-i diger tatminsizlik yani…

    Artik elimdekilerin degerini bilmeyi istiyorum. Ve buna bu hafta karar verdim… Bu karari verdigimden beridir de kafam rahat..

    Oh be, mutlulugin resmini yapmak icin aynanin karsisina gecip deklansöre basmak yeterliymis meger…. 🙂 (Bu noktada bunu cok sanatsal bi sekilde uygulayip bana gösteren kadim ressam dostuma da selamlar… Gerci o bu blogu galiba bilmiyor ama, neyse…)

    abidin

    Abidin? Aloooo!!!!

     

    Not: Alkol veya uyusturucu filan almadim, yeni bi kitap / film filan da kesfetmedim. Sadece kendimi dinledim biraz o kadar. Tüm aleme duyurulur… 🙂

    Click here for English......

    0 Sex sells.. :)

    sepsepet to Sepet @ 23:33 — Tags:  

    Ich musste mit “Entsetzen” feststellen, dass sich durch meinen letzten Post über die 13. Venus Messe in Berlin die Besucherzahl in etwa verzehnfacht hat.

    Ich hatte somit 12 neue Besucher an einem Tag. Juhu!!! 🙂

    Als Dankeschön kriegt ihr folgendes Foto:

    Sex sells!

    Sex sells!

    Nun habe ich mich entschlossen in der Zukunft etwas mehr über diese heikle Thematik herauszulassen.

    Interessant war auch festzustellen, dass ich von einem schwäbischem Publikum verfolgt werde, obwohl ich nun seit Monaten eigentlich nur türkische Posts schreibe.

    Dass heisst wohl, dass ich im Schwabenländle türkischsprachige Leser(innen) habe. Wie schön. 🙂

    Euch möchte ich nun sagen liebe Schwaben: Beni izlemeye devam edin…

    Und noch ein Satz an die Istanbuler die mich genau 0 (null!) mal gelesen haben: Shame on youuuuu! 😉

    Click here for English......

    Ögrendik ki Berlin’de ananevi seks fuari varmis…

    “Acaba bilmedigimiz biseyler kalmis midir, gidip ögrenelim, ögrenmenin yasi yoktur…” diye yola ciktik…

    Öncelikle belirtmeliyim ki eger yasiniz 18’den kücükse en iyisi hic yola cikamyin, cünkü giremiyorsunuz. Ayrica 18’den kücükseniz simdi bu blogu da bence kapatin, e mi cocuklar. 🙂

    Kapida 30 € bir giris parasi ödediniz mi kapilar aciliyor…

    Kapida sizi direk cibildak hanimlar karsiliyorlar. “Amanin bakmiiim ayip olmasin!” diye yan gözle bakip kacmaya calisirken birileri elinize icinde porno dvd’si, bedava porno sitesi giris kartlari vs. gibi, her eve lazim bazi ihtiyaclarin bulundugu bir torba tutusturuyor.

    Sizleri bu outfitle kapida buyur ediyorlar. :)

    Sizleri bu outfitle kapida buyur ediyorlar. 🙂

    Icerisi tika basa dolu! Yas siniri yukariya dogru yok desem yeridir. 75-80’lik dedeler ellerinde birtakim aletlerle yanimizdan geciyorlar. Demek ki yas gecince is bitse bile hayal gücü aynen devam ediyormus. 🙂

    Berlin’deki fuar alani ayni Beylikdüzü Tüyap Fuar Merkezi mimarisinde. Salondan salona geciyorsunuz.

    Ilk giris salonunda her türden seks oyuncagi var. Dildolar, yapay vajinalar, türlü türlü icatlar..

    Hemsire, polis, noel ana... Her türlü fantezi icin uygun donanim var valla!

    Hemsire, polis, noel ana... Her türlü fantezi icin uygun donanim var valla!

    Iste meshur sisme bebek! Her daim hazir nitekim... :)

    Iste meshur sisme bebek! Her daim hazir nitekim... 🙂

    Hele Japon’larin hayal gücü sinir tanimiyor. Manga suratli kutularda her türlü zamazingo satiliyor.

    Üzerine de yaziyorlar “Made in Japan”, sadece Japon hammaddesinden üretilmistir diye.

    Saygi duyduk nitekim. 🙂

    Manga surati cizili kutularin icinde yapay vajinalar var, hem de boy boy! :)

    Manga surati cizili kutularin icinde yapay vajinalar var, hem de boy boy! 🙂

    Ortalik LCD ekran dolu, her birinde ayri porno oynuyor. Ama milletin asil ilgisi “Live Show”lara.

    Bir tane Bungalow kurmuslar, iceride iki hatun birbirini götürüyor. Röntgenci ziyaretciler hababam birbirinin üzerine tirmaniyorlar, resimler, videolar cekiyorlar.

    Nitekim köseden bakmaya calistik ama bisey göremedik. Tepedeki LCD ekrandan olayi izlemek opsiyonu ile yetinmek durumunda kaldik. Sanki Metallica Konseri mübarek! 🙂

    Seyir var seyir. Tepedeki LCD ekrana dikkat! :)

    Seyir var seyir. Tepedeki LCD ekrana dikkat! 🙂

    Biraz ileride bir striptiz cubugunda bir hatun dans ediyor.

    Millet bi yandan birasini, kahvesini yudumlayip bi yandan seyrediyor.

    Tabledance yapanlari seyredip kahvenizi icebiliyorsunuz..

    Tabledance yapanlari seyredip kahvenizi icebiliyorsunuz..

    Derken cingil cingil sesler kapliyor ortaligi.. Basimizi bi ceviriyoruz ki, o da ne! At kafali bir hatuna bildiginiz minyatür faytonu cektiriyorlar. Isteyen ziyaretci öyle bir fayton turu atabiliyor… Yani Master and servant live turu!!! 🙂

    Master and servant!

    Master and servant! Arkadaki kamcili amcama dikkat! Yoldan gecen gönüllülerin canina okuyor!

    Biz tabii aynen bunlarin pesine takiliyoruz, nereye gidiyolar diye. Bir de ne görelim: Fetish Area’da kayboluyorlar! Aynen arkalarindan biz de daliyoruz.

    Burasi hepten ucmus anacigim. Ortalik kamci, zincir, ip, latex her türlü fantastik aletle dolup tasiyor.

    Fotograf makinasini görünce herkes gönüllü poz veriyor..

    Fotograf makinasini görünce herkes gönüllü poz veriyor..

    Eniste bondage yapmis tikir tikir dolaniyor.. :)

    Amcam bondage yaptirmis tikir tikir dolaniyo...

    Ortalikta latexli hatunlar, bondage (ip baglama sanatina öyle diyolar!) yapilmis topuklu ayakkabili herifler dolaniyor.

    Sanki ayri bir evrene gecmis gibiyiz. Aklima direk Pulp Fiction’dan sahneler geliyor.

    Yani giymek ayri yakistirmak apayriymis!

    Yani giymek ayri yakistirmak apayriymis!

    Insan ellemeye kalksa eli kayar yani!

    Kedi olmayi istemek böyle bisey demek ki..

    Yalniz bu latex olayi bayagi bir kazik ve nedenini de tam anlayabilmis degilim yani..

    Mesela adamlar bir eldiveni 20 €’ya satiyorlar.

    Söyle bir yaklasip bakiyoruz.. Ayol bayagi migros bulasik eldiveni!

    Acaba bizdekileri Avrupa’ya ihrac mi etsek?!

    Bulasik eldivenlerini yanyana asmislar, milleti kazikliyorlar netekim. Biz yemedik tabii ki!

    Bulasik eldivenlerini yanyana asmislar, milleti kazikliyorlar netekim. Biz yemedik tabii ki!

    Derken daha da ilerilere gidiyoruz. Ooooo-haaa!

    Koskocaman bir sahne, fonda bangir bangir Madonna caliyor ve hatunun teki sahnede bin kisinin önünde Live Dildo Show yapiyor..

    Yani en son bu noktada durup seyretmeye basliyor insan ister istemez! (Canimmm, tabii ki ben seyretmedim!)

    Yani en son bu noktada durup seyretmeye basliyor insan ister istemez! (Canimmm, tabii ki ben seyretmedim!)

    Oradan cikip yine fetishlerin oraya dönüyoruz.. Olay sadece kamciyla ve zincirle bitmiyor valla.

    Profesyonel iskence aletleri filan da sergiliyorlar… Aklima birden Hande Yener’in Hipnoz klibi geliyor.. 🙂

    Bunu görünce aklima nedense Hande Yener geldi! :)

    Bunu görünce aklima nedense Hande Yener geldi! 🙂

    Sonra dolanirken bir de baktik bir minyatür masa tenisi masasi.

    “Allah Allah! Bu da ne bicim bir seks oyuncagidir ki?”

    Iste bu noktada buradakilerin bizi asmis olabilecegi hissini yasar gibi olduk!

    Bir kösede de bu duruyordu. Konuyla ilgisini anlayamadik ama!

    Bir kösede de bu duruyordu. Konuyla ilgisini anlayamadik ama!

    Sonra kösede bi yenge duruyodu, ona soralim dedik. Ama sanirim bacim bizi anlamadi.

    “Ping pong ne is?” diye sorunca kicini döndü!

    Yenge "Ping Pong" lafini yanlis anladi galiba! :)

    Yenge "Ping Pong" lafini yanlis anladi galiba! 🙂

    Eh biz de yeterince gördügümüze kanaat getirip olay mahallini terk ettik.

    Kissadan hisse: Biz süperiz abi, zaten bunlarin hepsini biliyoduk! 🙂

    Click here for English......

    0 iPhone’dan post yazmak…

    sepsepet to Sepet @ 00:52  

    Yani şimdi mağrur bir iPhone sahibi olarak bu küçük ama efsanevi aletten ilk postumu yazma zevkini yaşıyorum.

    Allahım bu nemenem bir bağımlılıktır?!

    iPhone’umda sanal balık oldum, bir haftadır ağzıma rakı sürmüyorum. 🙂

    Click here for English......
    Google

    Google Oktoberfest'i kutlarken...

    Blogumda daha evvel de degindigim gibi Almanlarin basarili olduklari birkac konudan belki de en birincisidir bira üretimi.
    (Digerlerini sayacak olursak: Alman ekmegi, Alman otomobilleri ve  bir de 70’li yillarda Yesilcam’a da ilham kaynagi olmus olan Alman pornolari gelir hemen akla…)
    Bu bira kültürünün kalesi Bavyera, kalenin de en hakim burcu Münih’dir desek abartmis olmayiz.
    Münih’de birayla beraber anilan dillere destan bir Oktoberfest yapilir her sene. Bu festin adi her ne kadar Ekim ayiyla anilsa da (Oktober = Ekim), baslangici Eylül’dedir ve yaklasik bir ay sürüp Ekim ayinda arkasinda bir sürü alkol zehirlenmesi vakasi, morarmis göz ve babasi belirsiz hamile kadin birakip biter.
    Oktoberfest o denli kült bir olaydir ki, dünyanin her yerinden milyonlarca insan bu evente zil zurna sarhos olmak icin gelir. Otel fiyatlari üce katlar.
    Aslinda Oktoberfest Münih’in tam göbegindeki genis bos alanlarda yapilir. Festin Almanca ismi de “Wiesn” yani cayirlar kelimesinin Bavyera Almanca’si ile okunan halidir.
    Cuma günü ögrendim ki, Cumartesi meshur Oktoberfest aciliyormus Münih’de.
    Alman bira kültürünün asigi bir sepet olarak, “Bu nadide etkinlige dahil olmamak olmaz!” deyip, solugu Münih’de almayi uygun gördüm.
    Sepetmobil'le isik hizini astigim anin resmidirrrr....

    Sepetmobil'le isik hizini astigim anin resmidirrrr....

    Bizi gezdirecek Münih’li arkadasi beklerken, sehir merkezine gidelim dedik arkadaslarla. Atladik metroya gittik Marienplatz’a. Yani Münih’in Taksim meydanina.
    Ilk dikkat ceken sey, üc kisiden birinin yöresel Bavyera kiyafetlerine bürünmüs olmasi. Erkekler güderi benzeri, önden dügmeli diz üstü veya diz alti shortlarla (=Lederhose), kadinlar ise memelerini toparlayip kaldirmaya odakli genis dekolteli köylü elbiseleri (=Dirndl) ile dolaniyorlar.
    Yani kadinlarin kiyafetleri tamam da, erkeklerin popolarini kabak gibi ortaya cikaran deri shortlari görüp de “Lan bu Bavyeralilar gizli gaylermis!” dememek mümkün degil! 🙂
    Saygi duydum netekim, demek ki yilda bi kez böyle out oluyorlarmis… 🙂
    Yorumsuz!

    Out!

    Simdi giden gitmeyenlere anlatsin adabina uygun olarak kisa bir özet gecmek gerekirse, Oktoberfest’ten aklimda kalanlari su sekilde siralamam gerekir:
    – Bir kere sokaklarinda dolasmak bir süre sonra adami bayiyor, ortalik alkol duvarini asmis insanlarla kaynadigi icin kendinizi rahat hissetmiyorsunuz, hele de alkollü degilseniz. Ayrica ortalik kusmuk göletleri ve at pislikleri ile dolu oldugundan, bunlara basmamak icin yere bakmaktan cevrenize bakmaya firsatiniz kalmiyor.
    Adalarda bile atlarin bokunu düsmeden toplarlar...

    Adalarda bile atlarin bokunu düsmeden toplarlar...

    – Haa eger, “Umurumda degil, bassam da olur!” diyenlerdenseniz, dev lunaparkin sizi etkilememesi mümkün degil tabii ki.
    Lunapark gercekten etkileyici, tabii bakabilirseniz..

    Lunapark gercekten etkileyici, tabii bakabilirseniz..

    – “Ben de alkol aliim sunlarla beraber hissediiim..” derseniz mutlaka cadirlara girmek zorundasiniz. Alternatif olarak cadirlara ait acik bölümlere de oturabilirsiniz.
    – Ancaaaak cadirlara girmek cogu zaman mümkün degil, cünkü asiri derecede dolular. Girseniz de yer bulup oturmanin mümkünati yok. Binlerce insan kucak kucaga oturmaktalar cünkü.
    Bu cadirda en az 2000 kisi var ve sicaklik +10 derece!

    Bu cadirda en az 2000 kisi var ve sicaklik +10 derece!

    – Zaten ayik kafa girince “Ben burda kalmiiim…” diyorsunuz. Icerisi sicak, rutubetli ve bogucu. Birilerinin üzerinize düsme, iseme, kusma ihtimali de sizi tedirgin ediyor ister istemez.
    – Disarida ise elbette ortam daha havadar, lakin yer bulma sorunu aynen devam ediyor.
    – Bira icme sansini az yakaladiginizdan olsa gerek, biralari litrelik bardaklarla getiriyorlar. Iki bardak icince iyice kafayi buluyorsunuz. Hatta cadirda calan canli müzik size hos ve sempatik gelmeye baslayabiliyor. En gec dördüncü bardaktan sonra zaten ne müzik, ne baska bisey size koymuyor. Sadece mesane bosaltma istegi duyuyorsunuz.. 🙂
    Bu arada haftasi dolmadan El Kaide Oktoberfest’i bombalama tehdidinde bulundugu icin artik cevre sokaklara park etmek, hatta detayli arama olmadan arabayla yan sokaklara giris yapmak yasaklandi. Bilginize….
    Araba kullanmak yasaksa böyle alternatifler de var yani...

    Araba kullanmak yasaksa böyle alternatifler de var yani: Ficili grup bisikleti! (Ayiklar sizanlara destek oluyor bir nevi...)

    Öte yandan Münih’de acaip güzel bir metro var, bisiklet var, var oglu var… Zaten arabayla gezmek (hele de kafaniz iyi iken!) gereksiz ve sacma. 🙂
    Ilgililere  ve ilgisizlere duyurulur… 🙂
    Click here for English......

    0 Karar veremedim bi daha gidip gitmemeye…

    sepsepet to Sepet @ 21:48  

    Cocuklugumdan beridir dinledigim müzik tarzinda hep oradan oraya sicramisimdir.

    Bazen azili bir Mozart hayrani oldum, kimi zaman Deep Purple’da takildim kaldim. Madonna’dan Nik Kershaw’a (o da kim?! Hehe…), Sezen’den Metallica’ya, Sting’den SCSI 9’a, Caykovski’den Bulutsuzluk Özlemi’ne, Orhan Gencebay’dan Faithless’e sürekli ziplayan bir dinleme agirligim vardir…

    Arkadaslarim tarafindan teknocu olarak bilinmekle beraber, yillardir degismeyen bir favorim vardir: Depeche Mode.

    (UYARI: DM sevmeyen dostlarimi su anda blogumu kapatmaya davet ediyorum, son uyarimdir… 🙂 )

    Kirkima basmadan yapmayi kafama koydugum bikac sey var. Hatta bunlari bi check list halinde tutup yaptikca bi arti koyarim yanina.. (Lüks ve hizli bi araba alip dikiz aynasindan diger arabalarin hizla kücülmesini izlemek, single kalip hayatimin askini bulmak, sirket kurmak, euro milyoneri olmak, vs.. Veee.. Depeche Mode konserini en ön siradan izlemek…)

    (Bu arada cogunu gerceklestirmis oldugumu itiraf etmeliyim… Hehe..)

    2009 6 Mayis’inda nihayet DM olayina da bir arti koyma basarisini yakaladim.. 🙂

    Hepsi birden

    Hepsi birden

    Konseri aslinda Istanbul’da sevgilimle beraber izlemeyi planliyordum. Ancak aksilikler pesisira geldi. Önce 14 Mayis’da bi isim cikti. Isi basima saran kisiden nefret ettim. Derken sevgilim icki ve zevkin odagi bir Avrupa sehrine is icabi gitmek durumunda kaldi ve zaten gelemeyecekmis oldu, sonra da konser iptal oldu, göbek attim..

    Tanrim cok sansliyim!

    Ama ben tüm kötü ihtimalleri dikkate alip hesaplayaraktan Lüksemburg konserine bi bilet almistim DM’in.

    Ve iyi ki de almisim, nitekim konseri en önden izledim.

    Öncelikle belirtmeliyim ki, DM’in ön grubu igrencti. Yani simdi Istanbul’da cikacak olan da maalesef cikamayan grupla kiyasladigimda diyebilirim ki: Kitschkraft (Kitschcraft?!) kesinlikle cok daha iyi olabilirdi…

    Sonra bizimkiler cikti sahneye. Güzel bir arka plan esliginde son albümleriyle basladilar, o an konserin en heyecani aniydi sanirim: 4 saat bekledikten sonra nihayet vuslat!

    Lakin ses düzeni ayarsizdi, synthler basslarin arasinda kayboldu gitti.

    Dave moruklamisti (megersem hastaymis zavallim), Martin de öylesine bir havadaydi. Arada bi lütfedip millete siritti. Zaten Andrew malumunuz arka planda takildi durdu.

    Fanlar ise cigliklar atip psikopata bagladilar, seyretmesi eglenceliydi. 🙂

    Negatif Martin

    Negatif Martin

    Velhasil konser böylece gecip gitti.

    Bundan iki ay sonra “Bi daha gider misin?” diye sorsalar, derim ki “Bilemiyorum, o anki moduma bagli..”

    Simdi sorsaniz –> Never again!!!

    Tüm ortaklarima ithafimdir… Sizi seviyorummmmmmm… 🙂

    Click here for English......

    0 Lanet olasica hava…

    sepsepet to Sepet @ 15:32  

    Yani yesillik iyi hos da, gri-yesil kombinasyonu berbat bisey. Bu havalar icimi daraltiyor. Ne zaman gri-yesil kombinasyonu yasasam farkediyorum ki, diger tüm isler de bu kombinasyona uygun gelisiyor…

    Baslangiclar yesil, gelisim yesil, netice tsunami.. 🙁

    Oysa ne güzeldir mavi-sari bilesimi. Mavi gökyüzü, sari günes, mavi deniz, sari kum, mavi-sariyi cok seviyorum…

    Sari-mavi icimi isitiyor...

    Bu renkler icimi isitiyor...

    Yoksa acaba gri-yesil kombinasyonunda eksik olan ikinci yesil mi? Yagmurlu havalarda yesil-grimsi renk alan bogaz sulari mi eksik?

    O yüzden mi böyle icimin daralmasi?!

    Bogaz’in sert esintisi mi eksikligini duydugum, yoksa sadece sap hayatim mi icimi daraltiyor?

    Sap, sapa, sapsap, sepsep…et… Hmpffff… Sacmaladim iyice.. Sanirim bir tebdil-i mekan ihtiyacindayim..

    Acilen!

    Click here for English......

    0 Yazi da, yazi yazida da bitirdim netekim…

    sepsepet to Sepet @ 20:55  

    Klasik bir giris olacak: Sayili gün cabuk gecermis.. Daha Midilli’den ayrilali on gün olmadan blog yazilari olmasa neredeyse hatirlamayacagim o güzel günleri.

    Yine klasik yasantima geri döndüm. Gündüz is, mümkünse geceleri de.

    Hayatin monotonlugu, ancak aksam gün batimlarinda kendini unutturuyor buralarda…

    Allahtan bisürü uzo getirmistim yanimda, simdi onlari tüketme zamanidir.. Bir de günbatimlarinin “Aksam oldu, hüzünlendim ben yine…” ler esliginde resimlerini cekme zamani…

    Benim acilen zengin olmaya ihtiyacim var gibi, hem de her türden zenginlige.. Sevgilim yanimda olsa, adadaki ahirdan bozma evimizde yasasak, kitap yazsak, müzik yapsak, rakimiz ve baligimiz, bir de can dostlarimiz masamizdan hic eksik olmasa…

    Tümümüze birden ithafimdir, keyfimiz her daim bol olsun… 🙂

    Akşam oldu, hüzünlendim ben yine,
    Hasret kaldım gözlerinin rengine.
    Gel mehtabım, gel sevdiğim, gel yine;
    Hasret kaldım gözlerinin rengine.

    Bilhassa ela gözlülere ithafimdir.. :)

    Bilhassa ela gözlülere ithafimdir.. 🙂

    Click here for English......

    Eveeet, gelelim Skala Eressos’u GL community sahsinda pek bir önemli kilan özelliklerine… 🙂

    Önce biraz kaba tarih bilgisi… Bilenler bilir, Sappho denilen kimilerince lezbiyenligin ikonasi sayilan hanim bu adada yasamistir (M.Ö. 7.nci yy.).

    Kendisinin bir kocasi, bir kizi ve (bu da günümüz lezbiyenlerini ilgilendiren kismi) bir kiz terbiye okulu varmis ve orada terbiye ettigi kizlara zaman zaman asik olup platonik siirler yazarmis.

    Aslina bakarsaniz Sappho’nun (günümüze kadar ulasabilen bölük pörcük cok az sayidaki) siirlerinde ne acik bir erotizm görürsünüz ne de abartili bitakim baska seyler. Ama hersey gibi bu siirler de kendi zamani icinde degerlendirilmelidir.

    Anlasilan o ki Sappho’nun siirleri kendisinden sonraki sairleri yazim stilinin kuvveti nedeniyle bayagi bi derinden etkilemis. Hatta Atina’li meshur filozof Platon (Eflatun) Sappho’yu 10.ncu ilham perisi olarak nitelendirmis.

    Bu tanim ayni zamanda Skala Eressos’un meydaninda bulunan lezbiyen Cafe-Bar’in da adi: The Tenth Muse. 🙂 (Nasil gecis ama….)

    10.ncu ilham perisi aksamlari gercekten ilham veriyor... :)

    10.ncu ilham perisi aksamlari gercekten ilham veriyor... 🙂

    Bu güzel mekanin isletmecisi elbette ki bir lezbiyen (aksine asla inanmam!). Geceleri icerde dj set kurup gece ikiye dek caliyorlar. (Gece ikide adada tüm sesler kapatiliyor ama isletmeler hemen kapanmiyor.)

    Gelenler son derece relaxed, disarida oturup takilanlar, sevdikleri sarki caldiginda iceriye girip dansediyorlar.

    Bir 10th Muse aksami... Genelde daha dolu oluyor...

    Bir 10th Muse aksami... Genelde daha dolu oluyor...

    Gündüzleri ise kahvalti, brasserie tarzi calisiyor. Denizden dönüste aksamüstü caipirinhanizi keyifle yudumlayabiliyorsunuz. Servis adanin her yerinde oldugu gibi iyi ve fiyatlar uygun (kahvalti 6-7 Euro, Bira 2.5 Euro, Caipirinha 6 Euro).

    Sappho sizin icin de dua ediyor, siz de ona kadeh kaldirin... :)

    Sappho sizin icin de dua ediyor, siz de ona kadeh kaldirin... 🙂

    Buranin ziyaretcileri genelde L-word tipi hanimlar. Citirlar oldugu gibi yasli ve parali tipler de geliyor. Genelde millet birbirini bikac karsilasmadan sonra taniyip selamlamaya basliyor ve bir süre sonra da masalar birlestirilip sohbetler derinlesiyor.

    Bizim cok hosumuza giden bir diger yani, gelen straight ciftlerin de olmasi idi. Zaten Skala Eressos’da tam bir chilled-out ortam var. Biyikli tespihli amcalarin masasinda butch lezbiyenlerle karsilasiyorsunuz ve sasirmiyorsunuz.. Cocuklar ceteler halinde sarmas dolas danseden lezbiyenlere karisip, barmaidden pipet isteyip birbirleriyle su savasi yapiyorlar. 🙂

    Cinsel tolerans dedikleri sey bu olsa gerek. Dünyanin pek cok sehrini gezmis sürtük bir sepet olarak diyebilirim ki, bu rahatligi ne Amsterdam’da, ne Berlin’de, ne Paris’de, ne de baska bir yerde gördüm. Yunan adasina bu konuda da yildizli 10 puan veriyorum… 🙂

    Alternatif olarak bir de Agua var. Buranin sahibi de Yunanli bir lezbiyen. Agua gündüzleri son derece iyi calisan bir cafe.

    Burasi da Agua

    Burasi da Agua

    Tam sahilde konumlanmis, gündüzleri gelip kahvaltinizi ediyor, önündeki plajda yüzüp günesleniyor, öglen biralarinizi icip pizza, kizarmis patates, krep türü seyler yiyebiliyor, netbookunuzda sörf yapabiliyorsunuz.

    Mythos'u korkarak denedik ama sonra cok sevdik..

    Mythos'u korkarak denedik ama sonra cok sevdik..

    Agua'nin önünde günes ve göz banyosu yapmak bir ayricalik... :)

    Agua'nin önünde günes ve göz banyosu yapmak bir ayricalik... 🙂

    Agua’da benim en bayildigim sey vantilatörle milletin üzerine su ciseletmeleriydi. Bu sayede asla sicaktan bunalmiyorsunuz. Süper bi olay… 🙂

    Lesvos usülü serinletme teknolojisi..

    Lesvos usülü serinletme teknolojisi..

    Agua gece eglenceleri konusunda 10th Muse’dan farkli bir strateji izliyor. Ingiliz bir animatörleri var, her aksam ayri bir program sunuyor. Bir aksam karaoke, bir aksam canli müzik, bir aksam 80’ler partisi, …

    Agua'da karaoke gecesi...

    Agua'da karaoke gecesi...

    Buraya gelenler daha cok Yunanli ve Ingiliz lezbiyenler. Genelde agir top ve biraz da bizim kamyoncu diye tanimladigimiz tipler. Ama eglenmesini digerlerinden daha cok bildikleri de bir gercek.

    Agua'dan bir enstantane...

    Agua'dan bir enstantane...

    Agua’da bizim Istanbul’dan geldigimizi ögrendiklerinde, “Aaa, gecen hafta da 12 kisilik bir grup geldi, Nilgün ve arkadaslari, hatta Nilgün Beach Party’de dj’lik yapti..” dediler. Gizli Bahce’ye buradan selam yolluyorum, bu vesileyle… Gel Nilgün’cügüm biz burada ortak mekan acalim, ben yaz kis isletirim, sen de arada bir erkaninla teftise gelirsin.. 🙂

    Nilgün’ün grubundan bir kizcagizi polis pasaportunda KKTC damgasi oldugu icin sokmamis. Duyunca üzüldük valla, sizin de bilginize sunuyorum…

    Sanirim adada baska GL mekanlar da vardir, ama biz bikac günde ancak bu kadarini görebildik. Buraya mutlaka iki haftaligina filan gelmek gerekiyor.. Simdiden organizasyona basladik bile, bu sefer daha kalabalik gelecegiz…

    Sepet was here!

    Sepet was here!

    Hatta Eressos’a gidip de dönmemek bile olabilirmis gibi geliyor, kim bilir?! 😉

    Click here for English......