“Artik kendisinden bahsetmemem gereken canimin ici” gecen sene hedefi belirlediginde kendinden cok emindi: “Gelecek yaz Las Vegas’a gidiyoruz!”
Aslina bakarsaniz sevgili okurlarim, ben ucak biletlerini aldigimiz o aksama dek, bunun gerceklesebilecegine pek ihtimal vermiyordum.. Ama her zamanki gibi karsimdakinin dedigi dedikti…
Sayili gün cabuk gecermis… Nihayet o büyük gün geldi.. Ucagimiz Londra aktarmali.. Önce ücbucuk saat Londra’ya ucacagiz.. Orada bikac saat oyalandiktan sonra atlayacagiz yine ucaga… Istikamet Las Vegas…
Heathrow Havaalani güzel bir yer.. Ici pub ve restoran dolu.. Biz Wagamama’ya gittik.. Galiba Istanbul’dakinden daha iyiymis.. Ben bilemiyorum, “canimin ici” öyle dedi…
Benim asil begendigim, kizarmis patates ile Stella Artois’lari götürdügüm pub oldu.. Adamlar mükemmel patates kizartiyorlar valla!
Tabii pimpiriklinin teki oldugum icin Istanbul’dan yola cikmadan önce karnimdan kendime bir tromboz ignesi yapmistim.. “Canimin ici”nin ise, kisa bir evici kovalamacadan sonra bu igneyi kesinlikle yaptirmayacagi ortaya cikmisti..
O yüzden biraz “Acaba sevgilim emboli olur mu?”, biraz da “Acaba okyanusa düstügümüzde yakinlarda Lost adasi bulur muyuz?” gibi karisik duygu ve düsüncelerle bindim dev ucaga…
Ucakta maalesef ekonomi ucmak durumundayiz… Yoksa diger seylere bütcemiz yetmeyecek… Okyanus ötesi ucuslarda kesinlikle ekonomi uculmamasi gerektigi söylenir durur.. Simdi ben de bu söylemin altina imzami atabilirim…
Yanimizda on saat boyunca ciglik cigliga bagiran bir pic kurusu.. Önümüzde ise Romen oldugunu ögrendigimiz bir öküz ile hayatimin en korkunc ucak yolculugunu gecirdim.. Pic kurusunun adini “Iblis” koyduk.. 🙂
Gerci ön koltuga monte ekranlardan film seyredebiliyorsunuz, ama bir süre sonra bacaklariniz bir sey hissetmez oluyor.. Ve bacaklariniz hizla siserken saatleri geri saymaya basliyorsunuz… Tam bir felaket yani…
Nihayet on saat sonunda inise gectik… Manzara gercekten mükemmel… Cölün ortasinda bir kumar cenneti..
Ucaktan iniyoruz.. Önce Amerikali gümrük görevlileri bizi karsiliyor… Parmak izlerimizi alip resimlerimizi cekiyorlar.. Artik resmen fisliyiz… Derken bavullarimizi alip havalanindan disariya adim atiyoruz…
Aman tanrim! Ikiyüzelli derecede bir firinda yemek pisirdiniz mi hic? Pizza filan hani… Pizzayi kontrol etmek istediginizde kapagi acarsiniz, yüzünüze inanilmaz sicak bir isi dalgasi carpar ya hani.. Iste Las Vegas’da gece gündüz acik firin kapagi önünde gibisiniz… Hava o kadar sicak ki sigara bile icilmiyor…
Bir taksi bulup otelimize gidiyoruz, Planet Hollywood’a… Odamiz on küsuruncu katta ve inanilmaz bir Vegas manzarasi var.. Seviniyoruz… Bu arada Planet Hollywood bir yaniyla da bizim Istanbul’daki Kanyon’a benziyor.. Alt katta dev bir alisveris merkezi var.. Millet odasindan cikip sabahlari bu merkezin icinde jogging yapiyor.. Sanki bir uzay gemisinde kaliyor gibiyiz.. Bu Amerikalilar ucmus yahu! 🙂
Ilk gecemiz ve bir damla uyumadan yirmidört saati yolda gecirmisiz.. Simdi normal olan yatip uyumaktir, degil mi?
Lakin nerdeee? Aynen asagi inip önce bir Strip turu yapip, ardindan kumarhaneye gidiyoruz ve ayni aksam bir miktar ütülüyoruz..
Bu arada kumarhanede sigara serbest ama hic kokmuyor.. Adamlar inanilmaz bir havalandirma sistemi kurmuslar.. Bir de havaya sürekli oksijen pompaladiklari icin yorgunluk filan hissetmiyorsunuz.. Cin gibi masadan masaya gidiyorsunuz…
Nihayet gecenin birbucugunda yatmaya karar veriyoruz… Ve ben saat 4 bucukta, yani üc saat sonra aynen uyaniyorum! Zorla ikibucuk saat daha yatakta kalmayi basariyorum ama saat 7 gibi artik ayaklaniyorum…
Ilk gün kahvaltiya Sahara Avenue’da meshur bir yere gitmeye karar veriyoruz… Saat 9 gibi yola cikiyoruz.. Yürürüz deme gafletinde bulunuyoruz… Saat 10 bucuk gibi günes artik dayanilmaz bir hal aliyor.. Lakin taksi durdurmak ne mümkün.. Adamlar sadece otellerden kalkiyorlar.. Kendimizi zor bela Sahara Otel’e atip oradan bir taksiye biniyoruz… Kahvaltiyi filan bos verip Las Vegas Premium Outlet’e gidiyoruz..
Alisveris cilginligi denilen sey böyle birsey olsa gerek.. Inanilmaz ucuza dokuz saat alisveris yapip aksam saat 8 gibi otele dönüyoruz…
Bu arada ben hala 3 gündür 4 saat uykuyla duruyorum.. Ama otelde oksijeni yiyince yine cin gibi oluyorum… 🙂
Aksam Margaritaville diye bir mekana gidiyoruz.. Hamburger ve margarita iciyoruz… Arkadas, Sezar’in hakki Sezar’a, adamlar gercekten dünyanin en mükemmel hamburgerlerini yapiyorlar.. Önlerinde saygiyla egiliyorum! 🙂
Oradan Flamingo Otele kumara gidiyoruz.. Black Jack’de masada kazaniyorum… Oradan Bellagio’ya gidiyoruz… Black Jack’de masada kaybediyorum.. Gecenin ikisi ve otele dönüp yatiyoruz.. Derken ikibucuk saat sonra – yani saat 4.30’da- ben yine cin gibi uyaniyorum! Saat 7’ye dek bir daha gözlerimi kapamayi basariyorum. Saat 8-9 gibi yine yollardayiz… 🙂
Bu sefer Harley Davidson adli bir mekana gidiyoruz kahvaltiya.. Gercekten mükemmel bir kahvalti ediyoruz.. Pancake, yumurta, french toast, bacon, vanilyali smoothie ve harika bir amerikan kahvesi.. Yaklasik 40-45 dolara cikiyoruz…
Bu arada iyicene bir yere gidip de 40 dolarin altina cikmayi hayal bile etmeyin.. Amerika’da ucuz olan yemek de otel de degil.. Ya da iyi bir yerde geceleyip, yemek yemek istiyorsaniz, parayi gözden cikaracaksiniz… Ama marka alisverisi gercekten cok ucuz…
Aksama Cirque du Soleil’e gitmeye karar veriyoruz… “O” icin bilet kalmamis, biz de “Ka”ya gidiyoruz.. Biletler 160 dolar ama yerimiz önden ikinci sira… Lakin klima öyle kuvvetli esiyor ki, üzerimizdeki tisörtlerin icinde bildiginiz donuyoruz..
Bu arada gösteri verdigimiz paraya kiyasla son derece vasat.. Evet, mükemmel bir sahne yapmislar, kostümler de sahane ama iste o kadar.. Konu bütünlügünü yakalamakta zorlaniyoruz ve hatta bir ara gözlerimiz kapaniyor ve bildiginiz uyuyoruz.. 🙂 Puan: 10 üzerinden 4, o da kostümler ve sahne icin!
Dönüste bir bakiyorum ki millet ciglik cigliga kacisiyor kaldirimda birseylerden… Söyle bir kafami uzatiyorum… Bir de ne göreyim: bir hamamböcegi Las Vegas Strip’de piyasa yapmaya cikmis.. 🙂 Millet de panik olmus kaciyor.. Ayol ne istiyorsunuz zavalli böcekten.. Birakin o da minili orospular, obez Amerikali alt-orta sinif köylüler ve zenci pezevenklerle beraber sokakta turlasin… 🙂
Bu arada Seda Sayan’a cok turlamamiza ragmen rastlayamadik.. Yoksa beraber bir margarita icerdik netekim… 🙂
Gece yine kumar oynayip gece ikide yatip, sabah 4.30’da uyanip ve de yine uyuyup, sabah onbirde otelden ayriliyoruz… Los Angeles ucagimiz saat iki kirkbesde.. Ama neyse ki havaalaninda da yeterince kumar makinasi var… 🙂
Not: Bu blogu Los Angeles’de yaziyorum.. Tabii ki saat 4.30’da uyandim yine.. Simdi kafayi vurayim bari, belki bir-iki saat daha uyuyabilirim.. 🙂