Evet, biz Bodrum sahillerinde popomuzu büyütürken 30Haziran 2013 günü Istiklal’i boydan boya gökkusagi renklerine boyayan herkese ithafimizdir:
I love you all canim!
011/05/2013 Merkel – you are my hero… :)
Almanlarin sansölyesi Angela Merkel biliyorsunuz 2012’nin en güclü ikinci insani secildi Forbes tarafinden.. Dolayisiyla da dünyanin en güclü kadini secilmis oldu ayni zamanda…
Merkel’in mesela Thatcher’den farki nedir diye soracak olursaniz bunun cevabi cok basit..
Thatcher soguk savas döneminin gerektiginde Falkland’a cikarma yapan, gerektiginde isci düsmani söylevler atan, Irlanda’yi siddetle yola getirmeye kararli, Amerikan yalakasi politikacisiydi…
Reagan’la beraber 80’lerin mükemmel evil-duosunu olusturmuslardi… Kadere bak ki bu duonun her iki elemani da hayatlarinin son 15-20 senesini isimlerini bile hatirlayamadan gecirip öldüler..
Bir büyügümün de dedigi gibi “Cennet de cehennem de bu dünyada!”
Merkel ise son derece sakin tavirlari, fizik profesörlügünde kendini ispat eden üstün mantiksal gücü ve asla paparazzilere konu olamayacak kadar monoton mütevazi özel hayati ile Thatcher’in pozitif bir alternatifi adeta…
Üstelik de sevilen, saygi duyulan ve kimsenin kuyruguna takilmadan kendi yolunda gitmesini bilen güclü bir kisilik…
Ben ise burada Merkel’in pratik zekasinin mükemmel bir ifadesi olan gündelik is kiyafeti secimine dikkat cekmek istiyorum..
Is hayatinda olanlariniz pek iyi bilirler… Kadinlarin erkeklere özendikleri bir husus varsa, o da erkeklerin kiyafet secimlerindeki kolayliktir…
Giy takim elbise ve gömlegi, tak bir uygun kravat, ayagina da uygun bir ayakkabi – olay bitmistir..
Oysa kadinlarda öyle mi..
“Bu sabah ne giysem, aksama ne giysem, dügüne ne giysem, toplantiya ne giysem, kokteyle ne giysem, kisin ne giysem, baharda ne giysem,…” derken dolaplar esya almaz olur…
Bu noktada Angela Merkel kadinlara dogru yolu kendi kiyafet secimleri ile göstermesini biliyor…
Iste karsinizda Angie ve pantone renk paleti kalitesindeki ceket secimleri.. 🙂
Sagolasin Merkel – calisan kariyer odakli kadinlara kiyafet secimlerinle ilham kaynagi oldugun icin…
015/04/2013 Roma – Istanbul: 7 Tepe’li sehirler turu…
Gecen haftalar yine yollarda gecti.. Önce papalik seciminin hemen ertesinde bir Roma yaptim, bilahare de Istanbul’a ugradim…
Roma’ya ilk gidisim degil bu.. Yaklasik bir on sene evvel de Roma’yi görme firsatim olmustu.. Ama o zamanlar culsuz dönemlerim – sehir disinda bir kampingde cadirimi kurmus, her Allahin günü Roma’ya trenle giderek sehri tabanvayla tepmistim.. 🙂
Gel zaman git zaman palazlandik tabii.. Ve bu sefer Pantheon’un hemen dibinde kazik ve kazik oldugu kadar da gürültülü bir otelde kaldim.. Üstelik de bu sefer iki degil bes gün..
Simdi her gezi yazimda yazdigim üzere yine belirtmeden gecemeyecegim: Roma’nin gezilecek görülecek yerlerinin listesini vermeye acikcasi üseniyorum.. Böyle bir listeye ihtiyaci olan sevgili okurlarima tavsiyem “Ask Google” yapmalaridir..
Benim vermek istedigim bazi tüyolar var sadece, kendimi onlarla sinirlayacagim.. 🙂
1. Yeme – icme durumlari…
Özelde Roma, genelde Italya’da yemek deyince aklima üc sey geliyor:
Pizza, pasta ve Roma dondurmasi…
Benden söylemesi: Roma’da pizza ismarlayinca sakin bol malzemeli Amerikan tarzi bir pizza beklemeyin.. Adamlarin pizzadan anladigi sey , ince hamurlu, bol domates soslu, malzemeleri pizzanin ortasinda toplanmis bisey.. Not: Begenmedim – gec. 10 üzerinden 2 – o da domates sosu icin..
Pasta, yani makarna deyince size önerim mutlaka ev usulü (homemade) pastalara yogunlasmaniz.. Inanilmaz güzel pasta yapiyorlar.. Enginarli ve midyeli olanlari bilhassa tavsiye ederim. Ancak önceden arastirip gidin ve mutlaka rezervasyon yaptirin..
Pantheon cevresinde bir-iki tane mekan var.. Trip Advisor tutkunu degilim ama, bu durumda Trip Advisor puani yüksek olanlarin makarnasi da güzeldi.. Ona bakin yani.. Not: 10 üzerinden 10.
Dondurma: Roma dondurmasi gercekten mükemmel.. Ancak sakin arabali dondurmacilardan almayin.. Bir dondurmaci dükkanina girip oradan alin. Tadina doyulmuyor. Not: 10 üzerinden 10..
Italyan saraplarina deginmeden gecemeyecegim.. Adamlar gercekten de mükemmel saraplar üretiyorlar.. Sofra saraplari bile gayet kaliteli.. Litreyle icin, ama yaninda bol bol da su icin – fena carpabiliyor..
Biralari hem yaramaz, hem de asiri pahali.. Publara filan takilmayin.. Zaten Istanbul’a yaklasamiyorlar bile o konuda..
Sadece sarap icin bence.. 🙂
2. Gezme – görme durumlari..
Kendinize hem bir Roma el kitabi alin, hem de cebinize bir Offline Roma App’i yükleyin.. Yol bulmada cok yardimci olan bisey.. Görebildiginiz kadar cok sütun görün.. 🙂 Özellikle yeni acilan Trajan Market Müzesi’ni tavsiye ederim bu arada..
Mutlaka Roma Pass alin.. Bu belgeyle iki müzeye bedava girebiliyor ve üc gün bedava toplu ulasimla seyahat edebiliyorsunuz.. Bence Colloseum-Forum Romanum-Palatin’e ilk girisinizi, Galleria Borghese icin de ikinci girisinizi harcayin..
Roma Pass Vatikan’da gecmiyor bu arada, bilginize.. Ask cesmesine attiginiz bozuk paranin askla bi alakasi da yok bu arada, sadece Roma’ya bi daha gelmenizi sagliyormus, bilesiniz…
3-5 günlügüne Roma’ya gidiyorsaniz,sakin “Pompei’yi de görelim, Floransa’ya da ugrayalim..” tarzi bir hayale kapilmayin.. Zamaniniz yetmeyecegi gibi, üc gün gezdikten sonra haliniz de kalmayacak…
Galleria Borghese parkinda ya Segway ya da Golf arabasi kiralayip turlayin.. Cok zevkli.. 🙂
Aksam mutlaka Pantheon’un önüne yayilip manzaranin keyfini cikarin…
3. Roma’lilar…
Roma insani olayi cözmüs.. Turizmin kiymetinin cok bilincinde.. Herkese istediginizi sorabilirsiniz.. Ingilizce konusamasa da bir sekilde anlayip size illa yardimci oluyorlar..
Aman dikkat: Sakin Türkce dahil üc-bes lisanda menüsü olan (mesela Piazza Barberini cevresindeki) turistik lokantalara girmeyin.. Kaziklaniyorsunuz..
Ve Istanbul.. Canim benim…
Istanbul’u cok seviyorum.. Ve Avrupa’yi gezdikce aslinda Istanbul’un ne kadar zengin bir sehir oldugunu tekrar tekrar görüyorum..
Yalniz bu gidisimde travmatik bir Raki-Balik macerasi yasadim, mutlaka burada yazmam gerekiyor:
Sözkonusu mekanin adi Besiktas Balik Pazari’ndaki Turgut Vidinli Balik lokantasi..
Hayatimda bu kadar pis ve kaotik bir yer daha görmedim.. Akliniz varsa gitmezsiniz…
Hala düsündükce midem kalkiyor.. Belki sahibi okur da, mekanini bir hale-yola sokar…
017/02/2013 Istanbul’dan Berlin’in Bar25’i gecti…
Bar25’i acikcasi daha evvel duymamistim defalarca Berlin’e gitmis olmama ragmen..
Berghain, Kiki Blofeld filan tamam da bu Bar25 ne ola ki dedim…
E zaten belgeselin nedeni de bu degil midir? Bilmedigini bildirmek, duymadigini duyurmak icin cekilir..
Velhasil kelam Cumhuriyet Meyhanesi’nde alelacele bir raki-meze masasi faslindan sonra kosa kosa Beyoglu protestocularinin “naaa-naa-naaa-ca-gizzz” sloganlarini yararak ve cevik kuvvet ekiplerini gecer gecmez hemen sola saparak girdik Beyoglu Fitas’a, aldik biletlerimizi ve basladik !f Istanbul Festivali cercevesinde gösterilen Bar25 filmini seyretmeye…
Bar25 aslinda birkac bohemin yasamlarinin yedi senelik kesiti… Önce bir arazi kiralayip kendilerine bir kömün kuruyorlar…
Sonra da bu komünü halka acip hardcore bir parti mekani yaratiyorlar..
Gelirlerinin sanirim önemlice bir bölümü de Bar25’in icerigini zenginlestirmeye gidiyor…
En sonunda da filmdeki iddialara göre kapitalizmin arazi rantciligi sonucu, arka siramizda oturup bizimle beraber filmi seyreden ve Bar25’i bilip takilan Berlin’li lezbiyenlere göre de asiri uyusturucu kullanimindan kaynakli polis baskinlari neticesi 2010’da bomba bir kapanis partisi sonrasi kapatiliyor..
Simdi yerinda o2 Arena duruyor sanirim…
Filmden sonra sanirim en cok tam takim orada bulunan Bar25 ekibi kendini alkisladi… Istanbul seyircisi de kendi kendilerini alkislayan Bar25’cileri alkisladi tabii… 🙂
Gösterim sonrasi bir soru cevap fasli olacakti ama soru soran kimse olmadigi icin bu fasil hizli gecildi.. Sorulan tek soruyu da kimse anlamadi zaten..
Film 9’u az gece bittigi ve daha partilemek icin biraz erken oldugu icin birkac arkadas bulusup en sevdigimiz kebapcimizda hizli bir raki-kebap masasi donattik..
Saat gece 12’yi gösterirken de bastik gittik G-mall’a..
Sevgili Savas Özbey gerci Hürriyet’teki yazisinda “Bar25’in salaş ortamı G-Mall gibi steril bir binada ne kadar gerçekçi duracak?” diye sormus..
Ama canim gelebilseydin keske, sen de görecektin ki parti kafasinin nesnelerle degil sadece iki seyle alakasi vardir: DJ’in kalitesi ve de hitap ettigi kitlenin o müzigi seviyor olmasi ile…
Bu ikisi olduktan sonra ister orman kulübesinde ister Beyaz Saray’da yap o partiyi hic farketmez.. 🙂
Nitekim Bar25’in DJ’leri gercekten de mükemmel caldilar.. Uzuuuuuuun zamandir bir partide bu kadar costugumu hatirlamiyorum… Dirty Doering’i gercekten dinlemenizi öneririm!
Ve Kiki Blofeld’i de görmüs birisi olarak diyebirim ki: Bar25 kafasi dün gece G-mall’da neredeyse yasandi..
Neredeyse diyorum cünkü berbat Efes ve Bomonti birasi asla Alman birasinin yerini tutamiyor tabii ki… 🙂
Ve hatta o kadar kesmedi ki parti – oradan cikip Mini Müzikhol’deki After-Parti’ye de girmeye calistik, ama maalesef asiri dolu oldugu ve yanimdaki süper zeki arkadaslar icerdeki adamimizin cebini kaybettikleri icin giremedik…
!f Istanbul arada bir gercekten böyle bana cok hitap eden bombalar patlatiyor.
Paul Kalkbrenner Partisi ve öncesinde gösterilen Berlin Calling filmi de birkac sene evvelki bir bombaydi, bayilmistim…
Aferin If Istanbul.. Devam! 🙂
Hürriyet’i okurken dikkatimi ceken birsey oldu: 2012’nin estetik cerrahi facialari! 🙂
Nitekim insan moruklamaya baslayinca ve yüzünün orasi burasi kirismaya baslayinca ister istemez suratinin orasini burasini cekistirerek “Söyle mi olsa, bi de böyle olsaydi?!” kafasiyla böyle sacma sapan bir moda girebiliyor..
Ilginc bir blog da buldum bu arada meraklisina önerilir: http://plasticsurgerybeforeandafter.blogspot.de
Simdi estetik cerrahi ile ekmegini kazanan ahbaplarimin da isine tas koymak istemem elbet..
Nitekim bu isi bilen var bimeyen var.. Ückagitcisi var, duayeni var…
Dolayisiyla siz siz olun Madonna olmayin:
Illa olmak istiyorsaniz Angelina Jolie olun:
Bana gelince… Pek sevdigim dostum, kankam ve de dert ortagim S. Ö.’in de yillar evvel cakirkeyif bi barda tespit ettigi gibi: “Senin yasliligin cok güzel olacak, tonton!” 🙂
Sagol canim cok öpüyorum… “Doomgünün” kutlu olsun!