BascatLes temps sont mauvais, attention à vos fesses sepsepet

0 Melekler sehriyle frekansim uyusmadi…

sepsepet to Travelcattttt @ 12:36  

Ucakta cam kenarinda oturdugum icin Los Angeles’i tepeden iyice inceleme firsati buldum… Aklima tastamam Weeds dizisi geldi… Bilenler bilir, Weeds’de kocasini kaybetmis iki cocuk anasi bir hatun, Los Angeles yakinlarindaki hayali Agrestic kasabasindaki görüntüde son derece normal vatandaslara marihuana satarak hayatini kazanmaktadir…

Iste tepeden bakinca Los Angeles’in etrafinin onlarca öyle yapay kasabayla cevrilmis oldugunu görüyorsunuz… Eglenceli bir görüntü…

Neyse ucagimiz iniyor, havaalani binasindan bavullarimizi alip cikiyoruz.. Bizi alacak olan shuttle otobüsünü beklemeye basliyoruz… Burada  hava Las Vegas’a göre cok daha serin… Yani yaklasik 30-32 derece gibi.. 🙂 Millet cok relaxed bir görüntü ciziyor.. Otobüse atliyor ve Union Station denilen bizim Sirkeci’de iniyoruz…

Oradan da taksi ve hoop otelimizdeyiz… Miyako Otel, Booking.com’da 10 üzerinden 8 gibi puan almisti.. 3 yildizli bir otel… Little Tokio’nun tam göbeginde bir Japon  oteli…

Odamiz vasat ama otel inanilmaz temiz.. Vegas’daki otelle kiyas bile edilemez… Ama Sunset Strip denilen bölgeye (ki asil eglence mekanlari orada!) ve Hollywood’a en az 15 km mesafedeyiz…

O bölgeye bir taksi en az 30-35 dolar.. Evet metro var ama insan evsizlerin arasindan gecenin bir saati gecip de o metroya-otobüslere binmeye cekiniyor valla… O bölgeden tutacagimiz esdeger bir otelin maliyeti de bize bu otelin iki misline malolacak… Icinden cikilmaz bir durum…

Ilk gün Little Tokio’da takilalim sushi-sashimi filan yiyelim diyoruz.. Salas bir lokantaya giriyoruz… Bir kadin bizi karsiliyor.. Allah, tam turist muamelesi görüyoruz… Inanilmaz sushi tabaklari, sakiler falan filan… Sonunda da 45 dolarlik bir hesap.. “Canimin ici” benimle dalga geciyor “Teyzemle ahbap oldunuz..” diye.. Oysa ben sadece Amerikalilar gibi kibar olmaya calisiyordum valla…

Little Tokio'nun sushileri en azindan görüntüde mükemmeller.. Tadlari mi: Eh iste... :)

Little Tokio'nun sushileri en azindan görüntüde mükemmeller.. Tadlari mi: Eh iste... 🙂

Neyse, o geceyi öyle bitirdik.. Daha dogrusu sabah 4:30’a dek… Cünkü sevgili okurlarim, inanin o sehirde her sabah saat 4:30’da kalkma basarisini ve travmasini yasadim…

Ertesi sabah saat 8:30 ve karnimiz zil caliyor… iPhone’dan yakinlarda bir kahvaltici ariyoruz ve de buluyoruz… Downtown’un sokaklarini arsinlayarak hedefe dogru ilerliyoruz… Cekebilmeyi inanin cok isterdim, ama hem etik olarak yanlis buldugumdan hem de götüm yemediginden evsizlerin resimlerini cekmedim… O kadar coklar ki… Ilginc olani da su: Evsizlik yas, irk, cinsiyet filan dinlemiyor… Her cinsten insan birtakim yardim bürolarinin önünde toplasmislar, bekliyorlar… Bir kismi cidden bizim meczup dedigimiz türden.. Üstleri baslari paramparca, idrar kokuyorlar…

Iste Amerikan rüyasinin sonu dedikleri bu olsa gerek… Insan bu ülkede yasamaya korkuyor böylelerini görünce… Yani Türkiye’de olsa bir akraban, dostun sana sahip cikar.. Avrupa’da devlet sahip cikar… Ama burada ne devletin umurundasin ne de bir tanidigin seni görmek istiyor…

Neyse bu sevimsiz manzaralarin arasindan nihayet Nickel denilen kahvalticiya ulasiyoruz… Cok sevimli bir mekan… Calisanlarin modu cok yüksek, hem kibarlar hem de kendi aralarinda sakalasip duruyorlar.. Belli ki asciyla garson kizlardan birinin arasinda biseyler dönüyor.. Müsterilerin kimisi gazete okuyor… Oturup klasik Amerikan kahvaltimizi ismarliyoruz… Cirpilmis yumurta, French taost ve bana da Dutch Style (yani ince!) elmali tarcinli pancake… Bir de kahve…

Nickel tipik bir Amerikan kahvalticisi... Bir de kapisindaki evsizler olmasa..

Nickel tipik bir Amerikan kahvalticisi... Bir de kapisindaki evsizler olmasa..

Simdi kahve olayinin bu memlekette bir özelligi var.. Bir kere ismarliyorsun.. Adi “regular” kahve… Sen masadan kalkana dek habire fincanini dolduruyorlar… Yani bir cesit kahve flat’i var.. Bunu ben cok sevdim valla… 🙂

Kahvaltidan sonra metroya atlayip Hollywood’a gidiyoruz… Orada direk Walk of Fame’in üzerinde buluyoruz kendimizi.. Daha görmemiz gereken bisürü sey var…

Bikere Hollywood yazisini görecegiz… Sonra Sunset Strip’i görecegiz.. Sonra Beverly Hills’deki villalari görecegiz… Bir ara Venice Beach ve Redondo Beach’a gitmemiz lazim.. Bu arada Melrose’u ve Mulholland Drive’i da tabii ki görmemiz gerekiyor… Üstelik bunlarin hepsini otobüs-metro ile görecegiz!!!

Simdi L.A.’yi bilen okurlarim bunlari okuyup yarila yarila gülüyor olmalilar… Ama inanin o ilk günde gercekten de bunlari basarabilecegimize yönelik inancimiz tamdi… 🙂

Ilk olarak Sunset Strip’e bir bakmaya karar veriyoruz… Sunset Bulvari’ndan o istikamete yürümeye basliyoruz.. Bu arada bende sürekli bir karsilastirma modu süregelmekte… “Aaaa, burasi Etiler gibi, burasi Arnavutköy gibi…” Sevgilim bu huyuma felaket gicik oluyor ama fazla birsey söylemiyor… Yürümeye basladigimiz evin numarasi 6300 gibi biseydi.. Bir süre sonra 7200’lere filan geldigimizde dev bir ayakkabi magazasi ile karsilasiyoruz… Ve girme gafletinde bulunuyoruz…

ABD'de hersey dev boyutta, ayakkabicilar da.. Ve fiyatlar inanilmaz ucuz.. :)

ABD'de hersey dev boyutta, ayakkabicilar da.. Ve fiyatlar inanilmaz ucuz.. 🙂

Magazadan iki saat sonra elimizde posetlerle ciktigimizda ortalik sicaktan resmen kayniyor… Yaklasik 1000 ev numarasi kadar sonra elimizdeki posetler gittikce agirlasiyor..

Motive olabilmek icin bi pizza yemeye karar veriyoruz ve Sunset üzerindeki Bossa Nova isimli bir pizzaciya oturuyoruz.. Yaklasik iki mükemmel pizza ve dörder Corona sonra, dolu midelerimizle yola devam ediyoruz.. Lakin yol bir türlü bitmek bilmiyor: “Ulan ne caddeymis be!”

Arada bir su bir de nefes molasi verdikten sonra nihayet meshur Sunset Strip’e ve sonrasinda da Whisky-A-Go-Go’ya variyoruz… Saat aksamin 7’si.. Ve mekanin kapisinda kuyruk var!

Millet saat 6'da kuyruga giriyor, ve saat 8'de eglence basliyor.. Amerika'da eglence saatleri eski kitadan oldukca farkli.. :)

Millet saat 6'da kuyruga giriyor, ve saat 8'de eglence basliyor.. Amerika'da eglence saatleri eski kitadan oldukca farkli.. 🙂

Bu Amerika enteresan bir ülke.. Aksam 6-7 gibi yemek yiyorlar… Gece hayati 8-9 gibi basliyor ve geceyarisi 2’de tüm mekanlar kapaniyor.. Aslinda fena bir durum degil bu… Alismak gerekiyor sadece..

Bütün gün yürümüs olmanin verdigi yorgunluk ile aksam kendimizi icinde normal kazancli tek bir insanin olmadigi bir belediye otobüsüne atiyoruz… Downtown’a geldigimizde otobüste iki evsiz ile biz variz… Duragimizda inip otele gidiyoruz.. Kafamizda kesin olan iki sey var: 1.Bu gece uyunacak! 2.Yarin bir araba kiralanacak! Horrrr…

Ertesi gün kalkip kahvaltimizi ediyoruz ve akabinde Union Station’daki Budget’e gidip kendimize en ekonomik arabayi kiraliyoruz: Hyundai Elantra… Türkiye’deki tarifiyle “Fullun fulu”.. 🙂

Bundan sonrasi artik cok kolay.. Özgürüz ve deliler gibi geziyoruz.. Ilk hedef meshur Hollywood yazisi.. Allahtan GPS var arabada.. Iki kez Mulholland Drive’i gezdikten sonra nihayet buluyoruz yaziya giden yolu… Bu arada benim keyfim cok yerinde.. Inanilmaz bir radyo kanali buluyorum.. Sanki bir filmin basrolünü oynuyor gibiyim.. Fonda müthis bir müzik, cevremde sadece filmlerde gördügüm tiplemeler, arabalar… Filmlerdeki kovalamaca sahnelerinin gectigi caddelerden geciyorumm.. Yiii-haaaa… 🙂

Iste orada, daha da yakina gitmenin imkani yok netekim... :)

Iste orada, daha da yakina gitmenin imkani yok netekim... 🙂

Hollywood yazisinin bulundugu tepeden Hollywood Bulvarina gidiyoruz… Niyetimiz biseyler atistirmak.. Ara sokaklarin birisinde bir park yeri bulup caddeye cikiyoruz.. Bu arada adamlar park olayini ciddi asmislar, bahsetmeden gecemeyecegim… Sokak kenarlarinda park saatleri var.. Ve bunlar kredi kartlariyla ödenebiliyor.. Parasi ödenmisse kenardaki isiklar yesil yanip sönüyor, para bitmisse kirmizi.. Böylelikle inanilmaz hizli ceza yazip arabanizi cekebiliyorlar.. Cok pratik.. 🙂

Neyse Hollywood Bulvari inanilmaz canli.. Üzerinde tüm turistik atraksiyonlar mevcut, adeta Sultanahmet canliliginda.. 🙂

Hollywood Bulvari bir film seti gibi.. :)

Hollywood Bulvari bir film seti gibi.. 🙂

Ögle yemegimizi yiyip bulvari geziyoruz.. “Peki simdi ne yapsak?” diye düsünürken birden aklimiza Beverly Hills’deki süper lüks evleri görme fikri geliyor.. Iki saat filan sokak sokak tüm Beverly Hills’i geziyoruz.. Inanilmaz ilginc evler var… Ama sokaklar bombos.. Klimali bir arabayla dolasinca bir sorun yok, ama yürüyerek gezmenizi asla tavsiye etmem valla…

Gün böylece aksam oluyor.. Aksama ne yapsak? Tabii ki istikamet Sunset Strip.. Orada bir gün önce tespit ettigimiz bir mekan vardi.. Biraz Teksas havasi olan bir yer: Saddle Ranch.. Icinde mekanik bir bogaya binip rodeo da yapabiliyorsunuz… 🙂

Tabii biz agir takildigimiz icin bize teklif edilmesine ragmen kibarca reddediyoruz.. “Elalemin önünde rezil olacazzz sonra..” 🙂 Orada mükemmel bir Meksika usulü aksam yemegi yiyiyoruz… Favori iceceklerimiz Meksika birasi Corona…

Saddle Ranch'de aksam yemegi cok keyifli geciyor.. :)

Saddle Ranch'de aksam yemegi cok keyifli geciyor.. 🙂

Yemekten sonra meshur Roxy’ye gidiyoruz.. Iceride punk bir grup canli caliyor.. Pek dolu degil ama müzik iyi.. Gece bir gibi artik otele kacmaya karar veriyoruz.. Ertesi gün fit olmamiz gerekiyor: ne de olsa Pasifik’de yüzecegiz.. 🙂

Sabah erkenden kalkip yollara düsüyoruz.. Bu arada Amerika’da Highway’de araba kullanmak inanilmaz keyifli.. Adamlar biz Türkler gibi kuralsizliklara karsi temkinliler, öte yandan Almanlar gibi kurallara uymaya da calisiyorlar.. Ortaya cikan son derece keyifli bir sürüs imkani oluyor.. Hem müzik de iyi.. 🙂

Ilk hedefimiz Venice Beach.. Kahvaltimizi da orada edecegiz.. Ama itiraf etmeliyim ki orada ettigim kahvalti Amerika’da ettigim en berbat kahvaltiydi.. Neyse kahvaltidan sonra Venice Beach’in rihtimina gidiyoruz..

Aman Tanrim! Flashforward’in ilk sahnesindeki rihtim degil mi bu?! 🙂

Insan bu manzarayi görünce kafasina sikmak istemiyor valla.. Demek ki Flashforward'daki herif gercekten psikopatmis.. :)

Insan bu manzarayi görünce kafasina sikmak istemiyor valla.. Demek ki Flashforward'daki herif gercekten psikopatmis.. 🙂

Rihtim inanilmaz uzun.. Üzeri balik avlayan Latino’larla dolu..

Aslinda plaj da halk plaji zaten…

Her yer Latino dolu.. Bir de dalga sörfü yapan sörfcülerle..

Venice Beach rihtiminin üstü balik avlayan Latinolar ve turistlerle dolu..

Venice Beach rihtiminin üstü balik avlayan Latinolar ve turistlerle dolu..

Bosuna heveslenmeyin, yüzmenin hic imkani yok, cünkü okyanus inanilmaz dalgali.. Millet dalga sörfü yapiyor zaten..

Ama 2-3 metrelik dalgalarin üzerine atlamak inanilmaz keyifli – ve de tehlikeli! Cünkü dalga geri cekilirken ayaginizin altindan kumlari da cekip aliyor..

Dikkat etmezseniz bogulmaniz isten bile degil…

Sörfcüler sabahtan aksama dek dalga bekliyorlar.. :) Horrrr....

Sörfcüler sabahtan aksama dek dalga bekliyorlar.. 🙂 Horrrr....

Venice Beach’de birkac saat takilip oradan da Redondo Beach’a geciyoruz… Orasi iyice panayir yeri gibi… Biraz moralimiz bozuluyor.. Biraz daha kaliteli bir kitle beklerken hayal kirikligina ugruyoruz acikcasi… Orada da bir iki saat güneslenip sehre geri dönüyoruz..

Dönüste tamamiyle tesadüfen Santa Monica Bulvari’ndaki gay stripi kesfediyoruz.. Iceride striptiz yapan dansci erkeklerin bulundugu gay barlarla, gayet kaliteli butik cafeler ayni cadde üzerinde yanyana siralanmislar… Otele gidip üzerimizi degistiriyoruz ve yemege yeniden buraya geliyoruz…

Santa Monica Bulvarinin bir kismi tamamiyle gay mekanlarla dolu...

Santa Monica Bulvarinin bir kismi tamamiyle gay mekanlarla dolu...

Los Angeles’deki son gecemiz de keyifli bir cafede bir sise Kaliforniya Santa Barbara Chardonnay’si ve güzel bir Italyan yemegi esliginde sona eriyor..

Kissadan hisse: Los Angeles’de sosyeteden bir tanidiginiz varsa mutlaka uzun süreli gidin, cünkü bence asil eglence Beverly Hills’deki o muhtesem evlerin icinde yasaniyor..

Aksi halde maksimum üc günde altinizda bir araba ile herseyi görürsünüz.. 🙂

Click here for English......

Leave a comment

*