Cuma sabahindan iki kafadar yola cikiyoruz, istikamet eski Cekoslovakya, yeni Cek Cumhuriyeti… Orada da Prag… Ücüncü dostum aksama ucakla geliyor Istanbul’dan. Bizim kafamizdaki plan belli: Prag’a gidip rezerve ettigimiz süper golden VIP Sensation White biletlerimizi alacagiz O2 Arena’dan, oradan 5 yildizli otelimize gecip esyalarimizi atacagiz, sonra da hooop sehir turu ve Cek birasi degüstasyon etkinligi.. Aksama da ücüncü vatandasla bulusma…
Lakin evdeki hesap klasik bir sekilde carsiya pazara uymuyor.. Prag’a ulastiktan sonra inanilmaz bir trafige yakalaniyoruz.. O2 Arenaya olan yolumuz belki 8-10 Km. Ancak oraya varmamiz 2 saat sürüyor.. Hava da sicak mi sicak.. Gerci klima calisiyor tamam ama, yine de sinir bozucu bir durum… Trafik Mecidiyeköy trafigine 5 basar…
Nihayet ulasiyoruz stadyuma.. Arabadan inip bileti almaya gidiyorum. Rezervasyonda 175 Euro olan bilete 200 Euro istiyorlar.. Tabii göz göre göre kaziklanmak agirima gidiyor, basliyorum aynen kavgaya… Kavganin neticesinde kredi kartimdan aynen üc bilet icin 600 Euro’yu cekiyorlar, ben de gisedekilere olayi yorumluyorum: “Fuck youuuu!!!”
Neyse zor bela otele variyoruz, lakin otelin otoparki yok sanki… Derken vale geliyor, bana bi bilet veriyor.. Otoparka götürmek icin Sepetmobil’imin anahtarini istiyor. Gecelik otopark kirasi neredeyse yarim oda parasi: 40 Euro. “Yuhhh!!” Neyse yapacak bisey yok, sadece odama girmek var aklimda.. Allahtan odalar iyi.. Derken ücüncü vatandas telefon ediyor ve otelin adresini alip geliyor..
Gidip asagidan iyi bir restorana rezervasyon yaptiriyoruz… Sonra da nehir boyunca yürüyüp meshur Charles Köprüsünü teftis ediyoruz… Sanki hersey yolunda gibi.. Derken para bozdurmak geliyor aklima.. Giriyoruz bir döviz bürosuna.. Panoda alis fiyati 1 Euro = 24 Kron yaziyor.. 100 Euro bozduruyoruz.. Adam bize 1700 Kron veriyor.. “Nasil yani?!” Meger bir bozdurma alt siniri varmis.. 1000 Euro’dan itibaren panodaki kur gecerliymis.. Ben tabii direk kavgaya basliyorum.. Döviz bürosundaki herif paralari geri almadigi gibi, arkadaki bir odaya kaciyor.. Egilip olayi yorumluyorum: “Assholeeeee!!!” (Neyse ki tüm Prag’lilar gayet iyi Ingilizce biliyorlar, böylece ettiginiz Ingilizce küfürler de aynen anlasiliyor.. hehe.. :))
Iste meshur Charles Köprüsü.. Arkada da gayler yürüyüs yapiyorlar.. 🙂
Dostlarim beni sakinlestirip dövizciden yaka paca disariya cikariyorlar… Sirada yemek var.. Sinirim tepemde ve yine kaziklanmayi bekliyorum..
Gidecegimiz restoranin adi “V Zatisi”. Avrupanin top 50 restoranlarindan birisi.. Bekledigimin aksine, inanilmaz harika bir yemek yiyoruz, yanina da güzel bir yerel Riesling (Cekcesi: Rizling) iciyoruz.. Cok memnunuz hayatimizdan… Servis de mükemmel.. Sonra hesap geliyor: adam basi 50 Euro.. Bence cok ucuz.. Demek ki her yerde kaziklanmiyormus bu Prag’da insan..
Yemege öyle bir yumulduk ki, resmini cekmek aklimiza geldiginde tabaklar bu haldeydi... 🙂
Neyse restorandan cikip Tyn Church ile meshur astronomik saat kulesinin oldugu ana meydana gidiyoruz. Elemanlardan biri saat basi oldu diye astronomik kulenin dönen kuklalarinin resimlerini cekmeye gidiyor.. Lakin gece 12 ve kukla mukla cikmiyor.. Bizimki kös kös geri geliyor..
Biz de iki arkadas oturuyoruz bira bahcesine birer Budweiser söylüyoruz.. Garson bir garip, neredeyse bizi dövecek.. Iki dakkada bira ismarlamamiz gerektigini, yoruldugunu eve gidecegini filan söylüyor.. Benim tabii yine sinirlerim bozuluyor.. Bu heriflerde öküzlük durumunun genetik oldugu sonucuna variyorum..
Bu arada sokaklarda sarhos bir kalabalik var ama kalite oldukca low level… Ücümüz de sehri begenmedigimize karar verip biralarimizi icip otele dönüyoruz.. Otelin barina oturuyoruz.. Ve en dogru karari verdigimiz ortaya cikiyor.. Barmen süper sempatik, ickiler ucuz.. Orada da iki saat takiliyoruz sonra odalarimiza cikiyoruz…
Ertesi sabah yine otelden iyi bir kahvalti mekani soruyoruz.. Mekanin adini not etmeyi unuttum ama mükemmel bir yer.. Servis de yemekler de iyi.. Adam basi 10 Euro’ya harika kahvalti ediyoruz..
Gün boyu alisveris yapiyoruz. Bir dükkana giriyorum, klasik yine t-shirt alacagim.. Bir bakiyorum gecen hafta sonu Amsterdam’dan aldigim CSI t-shirtü orada asili, yalniz üzerinde CSI Prague yaziyor. “Nasil yani?!” Satici gülüyor ve Amsterdam’dan kaca aldigimi soruyor. Sonra da olaya aciklik getiriyor: “Prag’da weed tüketimi ve satisi yasal!”
Gercekten de Absinthe almak icin bir dükkana girince bir de bakiyorum, posetlerle weed satiyorlar.. Fikrimi sorarsaniz yine de Amsterdam dünyanin hanf baskenti olmaya devam edecek derim. Sebebi de insanlari.. Hollanda’lilar cok gülec ve sempatik insanlar ve dürüstler.. Bu Prag’lilar bu öküzlükleriyle baris ve huzur arayan hanf bagimlilarini mümkünü yok tatmin edemezler bence… Istedikleri kadar herseyi serbest biraksinlar farketmez.. Olay misafirperverlikte bitiyor cünkü, kanunlar yetmiyor turist cekmeye..
Neyse aksam oluyor otele dönüyoruz.. Istanbul’dan gelen dostum bembeyaz giyiniyor.. Sensation White’da beyaz dress code var cünkü… Öbür dostum gece dokuzda odamiza daliyor ve “Sictik, beyaz t-shirt yetmiyomus, kotla partiye sokmuyorlarmis!” diye bagiriyor.. Hastiiiirr! Gecenin dokuzunda hem bana hem de ona beyaz bir pantolonu nereden buluruz?!
Panik icinde lobiye kosup bize bir taksi ayarlamalarini söylüyoruz.. Otelin önüne cikip taksiye bakinirken bize bir limuzinin kapisini aciyorlar: otelin özel taksisiymis.. Ohhh ne ala.. 🙂 Gidebilecegimiz tek bir yer var: Palladium diye bir AVM. Ikimiz arabadan inip daliyoruz Palladium’a, gercekten de acik dükkanlar.. Ohh, beyaz pantolonlari alip cikiyoruz.. Limuzinimize binip nihayet Sensation White’a ulasiyoruz… Elimizdeki posetleri de odamiza yollanmak üzere söföre teslim edip, iniyoruz arabadan.. Basardik!
Özel girisinden iceriye giriyoruz.. Icerde hersey bembeyaz… Bizim localar en üstte.. Stresten olacak, karnimiz ac ama acik büfe yemekler, saraplar bizi bekliyor.. Rahatliyoruz.. 🙂
Partinin ilerleyen saatlerinde bunlarin yarisi yerlerde sürünüyor olacak.. 🙂
Yemeklerimizi alip balkonda masamiza geciyoruz.. Sigara serbest, müzik süper, icki free… Direk havaya giriyoruz.. Son dönem meshur DJ’lerin hepsi teker cikiyor.. Asagida onbinlerce insan dans ediyor, biz de yukaridan bu muhtesem manzaraya bakakaliyoruz.. Inanilmaz bir his.. Sanki Matrix 2’deki Zion’daki toplu kutlama sahnesi yasaniyor.. Enerji o düzeyde…
Ortada dönen bir DJ sahnesi var.. Sirasiyla Erick E., Mr. White, Jerome Isma-Ae, Martin Solveig, Michael Burian cikiyor..
You Tube maalesef Türkiye’de calismadigi icin alin size birkac Sensation White resmi:
Her yer sisme konstrüksüyonlarla donatilmis.. Görüntü süper tabii..
Ortadaki sahne döndügü icin DJ her yöne hitab edebiliyor..
You tube erisimi olanlar icin de alin size tadimlik video (Jerome Isma-Ae):
(http://www.youtube.com/watch?v=RpIQobj0hLc)
[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=RpIQobj0hLc[/youtube]
Ve de son olarak da Martin Solveig videosu:
(http://www.youtube.com/watch?v=5dN3MLf9qhw)
[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=5dN3MLf9qhw[/youtube]
Gecenin dördünde 6 saatlik müzik ve görüntü keyfine son veriyor ve otele dönüyoruz..
Ertesi öglen otelden cikiyor ve bir dahaki maceramizda bulusmak üzere birbirimizle (bir daha asla Cek Cumhuriyeti’ne bulasmama sözleri vererek) vedalasiyoruz.
“Istanbul cok bayiyor, biz hep yurtdisinda takilaliiiim…”
(Istanbul’dan gelen dostumdan bir anektod.. Cok yasa sen, e mi.. :))