BascatLes temps sont mauvais, attention à vos fesses sepsepet

0 „If you’re going to San Francisco, be sure to wear some flowers in your hair…” :)

sepsepet to Travelcattttt @ 16:39  

Son duragimiz San Francisco… Acikcasi meraktan ölüyoruz.. Yola cikmadan önce herkes hemfikirdi: “San Francisco’yu cok seveceksiniz!”

Saat aksam dört gibi yine shuttle ile havaalanindan aliniyoruz ve otelimize check-in yapiyoruz: Nob Hill’de Grosvenor Suites’de kalacagiz..

Otelimiz oldukca merkezi bir yerde.. China Town, Little Italy ve Fishermens Warf’a cok yakiniz..

Meshur tramvaylarin gectigi Powell Street hemen 30 metre ötemizde.. Oradan asagiya inince Union Square’e variyorsunuz, biraz ileriden ise meshur Market Street geciyor zaten..

Odamizin cok güzel bir manzarasi var.. Odanin kendisi ise 70’lerden kalma, oldukca eski.. Ama bir duvari tamamen aynayla kapli.. 🙂 “We love fantezya…”

Otelimizin manzarasi böleydi iste.. :)

Otelimizin manzarasi böyleydi iste.. 🙂

Cok gec olmadan cikmaya karar veriyoruz..

Tramvaya binmek 5 dolar.. Ama 3 günlük biletler var.. Fiyatlari 20 dolar.. Onlardan alip üc gün boyunca sinirsiz tüm toplu ulasim araclarina binebiliyorsunuz..

Yokustan asagiya yürüyoruz.. Manzara gercekten cok güzel.. Yokuslar insani büyülüyor.. Tabii yokus asagiya yürüdügünüz sürece.. 🙂

Yokuslar ve tramvaylar.. Iste San Francisco.. Yokus yukariya yürümek mi? Iste o tam bir felaket! :)

Yokuslar ve tramvaylar.. Iste San Francisco.. Yokus yukariya yürümek mi? Iste o tam bir felaket! 🙂

Union Square’e inerken birsürü alisveris imkani var..

Marketler, butikler, publar, restoranlar, sanat galerileri…

Union Square gündüzleri de geceleri de oldukca canli..

Union Square gündüzleri de geceleri de oldukca canli..

Klasik yine kendimizden geciyoruz ve alisveris moduna giriyoruz..

Yaklasik iki saat sonra bir daha Los Angeles’deki hataya düsmüyoruz ve aldiklarimizi otele geri birakip yola yeniden cikiyoruz.. 🙂

Hedef Milk filmine de konu olan meshur gay mahallesi Castro!

Market Street’e inip oradan F tramvayina biniyoruz, son durak Castro..

Gay Cumhuriyeti'ne hos geldiniz! Castro'nun heryeri gökkusagi bayraklari ile dolu... Ve tamamiyle ticarete dökmüsler herseyi..

Gay Cumhuriyeti'ne hos geldiniz! Castro'nun heryeri gökkusagi bayraklari ile dolu... Ve tamamiyle ticarete dökmüsler herseyi..

Caddeye varinca bayraklar dikkatinizi cekiyor önce.. Sokaklar hep erkek dolu, kadin orani yüzde 1’lerde… Gidip bir yerde birseyler yiyelim diyoruz..

Bilenler bilir.. Secildikten üc hafta sonra makaminda vurulan San Francisco belediye meclisinin gay üyesi Harvey Milk’in gecen sene bir filmi cekilip, oldukca da sükse yapmisti..

Iste Castro’nun tüccar gayleri bu dalgadan oldugu gibi faydalanmislar..

Her yerde Milk’in resimleri falan filan.. Bir yanda “Turist otobüslerinin bu caddeye girmesi yasaktir!” yazan tabelalar, öte yandan inanilmaz ticari bir bakis acisi..

Acikcasi biraz hayal kirikligina ugruyorum… Ama burasi Amerika, kapitalizmin kalesi!

Bascat was here!

Bascat was here!

Nitekim adi Harvey’s olan bir cafeye oturuyoruz ve yemek arti birer Long Island Ice Tea ismarliyoruz.. Ice Tea’lerimizi ictikten sonra kafayi buluyoruz.. 🙂

Cikip baska bir mekana gitmeye karar veriyoruz..

Iceriden seksenler müzigi duyulan bir mekanin önünde durup sonra da buraya girmeye karar veriyoruz.

Mekanin adi Q Bar…

Sevgili okurlarim, meger happy hour degil miymis.. 🙂

Tanesi 1 dolara tekilalar, viskiler, cin-tonikler… Tanrim cenneteyim.. Yasasinnnnn!!! 🙂

Tam ickilere sevinirken garsonun teki gelip önce altimizdaki tabureleri, ardindan da masamizi aliyor.. Icerisinin görüntüsü bir anda degisiyor…

Nereden geldigi belli olmayan birsürü insan iceriye akin ediyor.. DJ müzik tarzini degistiriyor… Ve birdenbire oturdugumuz sakin bar bir cluba dönüsüyor..

Arkadas saat aksamin dokuzu ve günlerden pazartesi! Nasil yani?!

Bardan cluba bu denli hizli bir metamorfozu ancak Amerika'da yasayabilirsiniz! :)

Bardan cluba bu denli hizli bir metamorfozu ancak Amerika'da yasayabilirsiniz! 🙂

Saat gecenin onikisinde dansetmekten canimiz cikmis olarak ve zilzurna bir halde Q Bar’dan cikip bir taksiye atliyoruz, yallah otele..

Keyfimiz süper! 🙂

Bu San Francisco’yu biz pek sevdik netekim!

Ertesi sabah kalkip kahvaltimizi ediyoruz.. Bu sefer kahvaltilar otelden..

Sonra da yine alisveris turuna cikiyoruz.. Gelirken dünya kadar siparis vermis es-dost-akraba… Onlari tamamlamamiz saatlerimizi aliyor.. Ögleden sonra nihayet otele geri dönebiliyoruz…

Biraz soluklanip sonra China Town’a daliyoruz… Tramvayla yokuslari inip cikmak inanilmaz keyifli.. 🙂

China Town’da biraz bakinip sonra bir Cin lokantasina giriyoruz.. Yemekler gayet güzel, porsiyonlar inanilmaz büyük, fiyatlar da tuzlu.. 60 dolar ödeyip cikiyoruz…

Chinatown bizim Misir Carsisi gibi... Geceleri ise oldukca issiz..

Chinatown bizim Misir Carsisi gibi... Geceleri ise oldukca issiz..

San Francisco’ya özgü bir durum degil, tam bir Amerikan özelligi bu…

Burada her millet kendi mahallesini yaratmis.. Öyleki bir sokaktan ötekine geciyorsunuz ve birdenbire kendinizi baska bir kültürel ortamda buluyorsunuz..

Dikkatimi ceken baska bir sey de Ingilizce’nin pek de iyi konusulmadigi oldu…

Yani herkes birbirini bir sekilde anliyor ama kimsenin mükemmel bir Ingilizce konustugunu duymuyorsunuz…

Herkes catpat konusuyor yani.. Avrupa icin düsünülmeyecek bir sey bu.. Yani Avrupa’da o ülkenin lisanini oldukca iyi konusamiyorsaniz is bulmakta oldukca zorlanirsiniz…

Amerika ise o konuda cok farkli.. Bence ABD’de okumak icin girilen TOEFL sinavlarini buradakilere yapsalar %80’i aynen yetersiz cikar valla! 🙂

Dikkatimi ceken diger birsey ise sokaklarda dolanan tipler oldu… Yani bence Amerikan filmleri hic de yaratici degil, adamlar sokaga cikip belgesel cekiyorlar.. 🙂 O kadar!

Amerika'nin tüm sokaklari film seti gibi.. :) Hele de insanlari...

Amerika'nin tüm sokaklari film seti gibi.. 🙂 Hele de insanlari...

Ertesi gün yolumuz Fishermens Warf’a düsüyor..

Oranin da en meshur yeri Pier 39.. Yani 39 numarali rihtim…

Gercekten de cok güzel, keyifli bir ortam.. Heryer deniz ürünleri satan lokantalarla dolu…

Önce rihtimi dolasip manzaranin tadini cikariyoruz… Sansimiza hava güzel ama rüzgarli…

Pier 39'da cok keyifli alisveris edebilir ve yemek yiyebilirsiniz..

Pier 39'da cok keyifli alisveris edebilir ve yemek yiyebilirsiniz..

Sonra ani bir kararla Golden Gate köprüsüne bir tekne turu yapmaya karar veriyoruz..

Turun fiyati adam basi 24 dolar ve yaklasik 1 saat sürüyor…

Pier 39’dan kalkip yine ayni yere dönüyor.. Golden Gate köprüsünün yani sira meshur Alcatraz adasini da yakindan görebiliyorsunuz.. Alcatraz bizim Imrali gibi.. Tek farki artik turistik bir atraksiyon olmasi..

Alin size birkac resim:

Pier 39'un denizden görünümü bu sekilde..

Pier 39'un denizden görünümü bu sekilde..

Pier 39'un icinde deniz ayilari özgürce güneslenebiliyorlar.. :)

Pier 39'un icinde deniz ayilari özgürce güneslenebiliyorlar.. 🙂

Alcatraz adasi ve Golden Gate köprüsü...

Alcatraz adasi ve Golden Gate köprüsü...

Meshur kirmizi Golden Gate de bu iste.. Altinda cektigimiz resimleri burada ifsa etmem yasak netekim.. :)

Meshur kirmizi Golden Gate de bu iste.. Altinda cektigimiz resimleri burada ifsa etmem yasak netekim.. 🙂

Tekneden indigimizde inanilmaz acikmis oldugumuzu farkediyoruz..

Aynen rihtimdaki balik lokantalarini dolasmaya basliyoruz..

Sonunda oturmak yerine ayakta disarida yemeyi tercih ediyoruz…

Özellikle kizarmis yengeclere bayildim valla…. 🙂

Yummy!! :) Ve de 30 dolar...

Yummy!! 🙂 Ve de 30 dolar...

Dönüste yine tramvaya binmeye karar veriyoruz ve sira beklemek zorunda kaliyoruz.. Yaklasik bir saat bekledikten sonra nihayet tramvaya binebiliyoruz..

Bu arada tramvaylarin nasil tornistan edildigini de görme firsati yakalamis oluyoruz..

Cok basit bir mekanizmalari var: tramvaylari bir platforma itip döndürüyorlar.. Tamamiyle insan gücü ile.. 🙂

Insan gücüyle ceviriyorlar tramvaylarin yönünü.. :)

Insan gücüyle ceviriyorlar tramvaylarin yönünü.. 🙂

Bu günü de böylece bitiriyoruz..

Ertesi gün istikamet Latino Mahallesi Mission ve Italyan Mahallesi…

Acikcasi Italyan mahallesi ne kadar bos ise Latino Mahallesi de o oranda dolu..

Italyan Mahallesi’nde San Francisco’nun en harika pizzasini yiyoruz.. Mekanin adi Tony’s Pizza Napoletana..

Uluslararasi ödüllü pizzalari gercekten de mükemmel.. Iki kisi 65 dolara cikiyoruz..

Bu arada aklima gelmisken bahsis konusuna bir aciklik getireyim burada:

Amerika’da bahsis, ödenmesi gereken %10’luk ek bir ücret.. Ister restoranda olun ister taksiye binin, farketmiyor..

Otomatik olarak fiyata %10 eklemeniz burada normal…

Restoranlarda bazen hesaba dahil edilmis olarak da geliyor.. Ancak onu faturada görüyorsunuz zaten..

Gelelim meshur Latino Mahallesi’ne…

Acikcasi buralar beni biraz tedirgin ediyor.. Zaten ortalikta normalden fazla polis dolaniyor….

Latino mahellesinde bir trafik kazasi olunca, dört polis otosu birden siren calarak geliyor valla.. Gözümüzle gördük!

Latino mahellesinde bir trafik kazasi olunca, dört polis otosu birden siren calarak geliyor valla.. Gözümüzle gördük!

Yani aslinda adamlarin size birsey yaptigi yok ama sanki gece Tarlabasi’nda dolasiyor gibisiniz..

Dikkatli olmakta fayda var…

Burada beni etkileyen iki sey oldu.. Birincisi harika graffitiler..

Tüm duvarlar tablo gibi..

Mission Street'deki graffitiler bu güne dek gördügüm en güzel eserler..

Mission Street'deki graffitiler bu güne dek gördügüm en güzel eserler..

Ikincisi ise Mission Street’e paralel giden Virginia Street’in tamamiyle Anglosakson Amerikan tarzi olmasi… Yani arada 50 metre var ve tamamiyle farkli iki kültür yanyana yasiyor…

Yag ve su gibi ayrismislar..

Böylece dolana dolana aksami ediyoruz…

San Francisco’daki son aksamimiz.. Yarin 24 saatlik geri dönüs yolumuza cikacagiz…

Hüzünlüyüz acikcasi… Bir daha yolumuz kimbilir ne zaman düsecek buralara..

Aslina bakarsaniz aklimizdan gecmedi degil buralara yerlesmek…

Belli de olmaz, insanoglu kus misali… 🙂

Aksam efkarlanip kendimi bu seyahatte yeniden kesfettigim bir ickiye veriyorum..

Sevgili Bloody Mary’ye… 🙂

Favori kokteylimmm.. :)

Favori kokteylimmm.. 🙂

Click here for English......

Leave a comment

*